Bundan bir süre önce, Uğur Dündar’la ilgili iki adet yazı yazmış, deneyimli gazetecinin haber sunuş tarzını eleştirmiştim.
Bana göre ‘sorunlu’ bir tarzı vardı.
Hep de, Ergenekon iddianamesini eleştiren isimleri ekrana çıkarıyor, onların anlattıklarını derin bir anlayışla, kafa sallayarak, hatta empati kurarak dinliyordu.
Bunu ‘küçücük bir eleştiri’ saymasını istemiştim.
Dündar da, bu küçücük eleştiriyi dikkate alacağını söylemiş, teşekkür etmişti.
Bir itirazım daha vardı:
Dündar, JİTEM’ci Albayın intiharından star gazetesini sorumlu tutuyordu.
Bu iddiasını öyle abartılı bir üslupla dile getiriyordu ki, bana göre son derece ‘tehlikeli’ ve ‘sorumsuz’ bir habercilik anlayışıydı.
İnsanlar, Albayla ilgili iddiaların ‘nevzuhur’ olduğunu ve sadece bir tek gazete tarafından gündeme getirildiğini düşünebilirlerdi.
Nitekim öyle düşündüler.
Günlerce, hatta haftalarca tehdit mesajları ve telefonlarıyla cebelleşmek zorunda kaldık.
Oysa, hedef tahtasına koyduğu gazetede çıkan JİTEM’ci Albay haberlerinin aynısı, hatta ‘daha fazlası’, yıllardır başka gazetelerde çıkıyordu. Üstelik, bu ‘başka gazeteler’in künyesinde ‘sahibi’ hanesinde Aydın Doğan’ın ismi yazıyordu.
Bu muhaverelerden sonra Uğur Bey’le biraraya geldik.
Daha doğrusu, nezaket gösterip, yemeğe davet etti.
Nedim Şener’in refaketinde, oturduk, çok güzel ve ayrıcalıklı bir muhabbet koyulttuk.
Şunu gördüm:
Uğur Dündar medeni bir insan... Uzaktan da her zaman beğenmiş ve takdir etmişimdir ama, yakınlaşınca ve ondaki ‘derin empati’ye tanık olunca, takdir hislerimde yanılmadığımı gördüm
İdeolojik farklılıklarımız olabilir.
Hayat felsefelerimiz kesişmeyebilir. Mümkün...
Fakat, medeni bir vasatta her zaman buluşulabilir.
O, inanca ve ideolojisinin dikte ettiği doğruları yapıyor.
Biz o doğrulara karşı kendi doğrularımızı ve ‘buluşulabilecek’ ortak noktaları gösteriyoruz.
Bu kadar laf ne için?
Ergenekon iddianamesi’nin bir yerinde, Uğur Dündar’ın mahremiyetiyle ilgili, ‘iftira’ niteliğinde bir elektronik postaya yer veriliyormuş.
Son derece can sıkıcı bir durum...
Dündar, önceki gün, canlı yayında, biraz da öfkeli bir üslupla, bu hususu dile getirdi ve savcılardan şikayetçi olduğunu bildirdi.
Bir anlamda, mağduriyetini gidermiş oldu.
Fakat, iki gün boyunca, konuyla ilgili o kadar çok haber okuduk, o kadar çok yorum dinledik ki, iddianamede dile getirilen ‘asıl hususlar’ (darbe planları, vs...), Uğur Dündar’ın mağduriyetinin gölgesinde kaldı ve neredeyse konuşulamaz oldu.
Dündar, doğal olarak hakkını arayacak ve müfterilerden bunun hesabını soracak.
Sormalıdır da...
Bunu yapabilecek güce ve etkiye sahip.
Fakat, doğrudan Uğur Dündar’ı hedef almayan bir elektronik postayı, Ergenekon davası karşıtlığı adına ‘sembolleştirmek’ de ne oluyor?
Darbe planlarını konuşamayacak mıyız?
Hangi paşanın, hangi TV kanalı için ‘Ulusal TV haline getirin’ dediğini ve bu işle ilgili olarak kimlerin görevlendirildiğini, görevlendirilenler arasında hangi değerli ‘gazeteciler’in bulunduğunu tartışamayacak mıyız?
Bu mudur yani?
Böyle mi olmalıdır?
star
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle