En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

Ergenekon belgelerini görünce...



Ergenekon'un ne olduğunu bilmiyordum. Emniyette gösterilen belgelerden Ergenekon'un çok ciddi ve derin bir yapılanma olduğunu fark ettim ve ürperdim." diyor eski Genelkurmay Adlî Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel. Malum olduğu üzere, Şenel de bir süre önce Ergenekon'a üye olmakla suçlanmış, gözaltına alınmış ve sorgu sonrası tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
Şimdi anlıyoruz ki daha önce Ergenekon adlı bir derin yapılanmayı kabul etmeyen adlî müşavirin kanaati 'belgeleri görünce' değişmiş. Şenel bu işleri bilmeyen bir insan değil; buna rağmen değişmiş. Vaktiyle (1995-2003) Genelkurmay'ın hukuk müşavirliğini yapmış bir insan konuşuyor. O dönemde JİTEM sanıklarını kolladığı, hatta Ergenekon sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve Albay Arif Doğan'ın yargılanmamasını sağladığı iddia edilmişti. 28 Şubat döneminde bazı askerî savcı ve hâkimlere baskı yaptığı da iddialar arasındaydı. Böyle tecrübeli bir isim 'belgeleri görünce' diye başlıyor ve önemli itiraflarda bulunuyor. Kime? Hürriyet Gazetesi'ne. Gazetenin bazı yazarları da bu itirafı dikkate alıyor mu acaba? Her neyse...

Önemli olan şu: 'Belgeleri görünce' fikri değişen ilk insan Şenel Paşa değil. Sorguya alınan her sanık, büyük bir değişim yaşıyor. Kimi polislerin çok modernleştiğini, eski yıllara göre daha bilimsel çalıştığını söylüyor; kimi de savcıların soğukkanlı kalması ve teknik sorular sorması karşısında duyduğu şaşkınlığı anlatıyor. Sözün özü; ifade vermeye giden Ergenekon sanıkları bir başka havayla dışarı çıkıyor.

Sanıklardaki büyük değişimin nedeni

Nereden nereye? 12 Eylül darbe döneminde sorgu süresi doksan güne çıkarılmıştı. Öyle ki, doksan günlük işkenceye katlanabilenler, darbecilerin adaletli sistemine (!) boyun eğmek zorunda kalır, işkencecileri tarafından adliyeye sevk edilir; sonra yeni bir izinle doksan gün daha sorgulanırdı. İşkencenin onlarca çeşidine başvurulurdu o dönemde. İşkenceye dair her şey vardı; sadece delil yoktu. Önce suçlu belirlenir; sonra o suçlunun itirafı sağlanırdı. İtiraf etmeyenin vay haline!

Şimdi her sanık en fazla dört gün sorgulanabiliyor karakolda. Hukuki sürecin başlayabilmesi için önce delil toplanıyor, savcı mahkemeye başvuruyor, hâkim emriyle sanıklar polisler tarafından karakola getiriliyor. Ne bir fiske atılıyor sanıklara ne bir kötü söz sarf ediliyor. Türkiye'ye yakışan da budur. İnsanların evine, ofisine gidiliyor ve arama sanıkların avukatlarıyla yapılıyor. Her şey avukatlar nezaretinde kayıt altına alınıyor. Mahkeme kararı alınarak şüpheliler dinleniyor. Mahkeme kararı olmaksızın yapılan dinlemeler delil sayılmıyor. Bu süreç sonunda zanlılar adliyeye çıkarılıyor. Adliye delillere göre sanıkları ya serbest bırakıyor veya tutukluyor. Tabii ki bu süreç işlerken bazı hatalar yapılabiliyor; ancak ana mecra bu; soruşturmalar böyle bir yol izliyor.

Özetlemeye çalıştığım bu medenî soruşturma safhaları sonunda zanlıların önemli bir kısmı ya 'belgeleri görünce ürperdim' diyor veya susmayı tercih ediyor. Oysa bunlar arasında tumturaklı konuşmayı seven çok adam var. Erol Mütercimler'den Erhan Göksel'e kadar çok geniş bir yelpazede zanlılar ya susmayı tercih etti ya da kısık sesli birkaç kelam etmeyi. Korktular mı? Hayır. Mesela televizyon ekranlarına bir hayli aşina olan emekli Orgeneral Kemal Yavuz'un sorgu sonrası serbest bırakıldığında bir şeyler söylemesini bekliyordu gazeteciler. Beklenen olmadı. Yavuz Paşa, 'Devletin güvenlik teşkilatına adalet düzenine saygım devam ediyor.' dedi. Eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Tuncer Kılınç da benzer bir tavırla güvenlik güçlerine duyduğu itimadı dile getirdi. ATO Başkanı Sinan Aygün de serbest bırakıldıktan sonra daha mutedil sözler sarf etmişti. Emniyet muhabirliği yapıp, Emin Çölaşan'ın minik kuşu olarak nam salan Ünal İnanç soruşturmayı yürütenlere övgüler düzmüştü. Şüphesiz en ilginç örneği Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk vermişti. Selçuk da serbest bırakıldığında polislerin beyefendiliğinden uzun uzun bahsetmişti. Hayatı cuntacılık suçlamaları altında geçmiş yazarın gözlemleri tabii ki önemliydi. O bile sanıklara ne kadar kibar davranıldığını anlatmak zorunda kalmıştı. Sorgu esnasında gördüğü belgeleri kamuoyu bilmiyor henüz. Ek iddianame yayınlandığında hem kendisinin hem de Ankara temsilcileri Mustafa Balbay'ın neyle suçlandığını herkes öğrenmiş olacak. Şimdilik görebildiğimiz, sanıkların masaya konulan belgeler ve o çerçevede sorulan sorular karşısında şaşkınlık yaşamaları ve hayret duygusuna kapılmaları. Arada bir savcılara tehdit savurması rol gereği...

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sanıkların dört günlük sorgusunda en küçük bir işkence iddiası gündeme gelmedi. Tam aksine, herkese çok iyi davranıldığını sanıkların ağzından duyduk. Halbuki daha beş-on yıl önce bu tür dosyalarda hep işkence iddiaları yer alırdı. Mesela şimdi Ergenekon sanığı olarak yargılanan polis müdürü Adil Serdar Saçan hakkında defalarca işkence şikâyeti yapılmıştı. Vatan Emniyet binasından zanlıların feryadı yükselirdi. O günkü emniyet muhabirleri bile anlatıyordu bu işkenceleri. Nitekim bazı şikâyetler haklı bulundu. Neyse ki bu insanlık dışı uygulamalar sona erdi. Şimdi sorguya alınanlar polisleri övüyor, savcıları takdir ediyor, hâkimleri tebrik ediyor...

Bir fiske bile yemeden itiraflarda bulunan sanıklar sıradan insanlar değil. Aralarında gazeteciler var, sendikacılar var, emekli ve muvazzaf subaylar var, parti üyeleri var... Sanıklardaki büyük değişim neden? Korkudan mı? Hayır. Üstelik şu ana kadar yaşadıkları hayat, onların korkacak ve sinecek insanlar olmadığını yeterince ispat ediyor.

Sabote etme teşebbüslerinin püf noktası

Anlaşılan o ki Ergenekon'dan sorgulanan insanların önüne somut bilgiler ve belgeler konuluyor. Zaten yerin altına gömülü bulunan cephanelikler, krokiler, suikast planları, katliam listeleri, kaos şemaları ortaya çıktıkça vatandaş Ergenekon adlı yapının ne kadar derin ve tehlikeli olduğunu gördü. Bu saatten sonra Ergenekon'u sulandırmak, savsaklamak, örtbas etmek mümkün değil. Yine de bazıları Ergenekon davasını sulandırmak için elinden geleni ardına koymuyor. Başta bazı gazete ve gazeteciler. Sanki bir fikir kulübünden bahsediliyormuş gibi yapanlar var. Oysa karşımızda kaos çıkararak ülkeyi antidemokratik rejimlere sürüklemek isteyen Baasçıları model alan bir örgüt bulunmakta. Bunu gizlemek kimsenin işine yaramaz. Hele bir siyasi partiye, ya da onun liderine hiç yakışmaz.

Ergenekon'u savsaklama çabası ne zaman biter? Belki onlar da bir gün 'belgeleri görünce ürperdim' diyecek bir noktaya ulaşacak. Ek iddianamelerde ortaya çıkacak belgelere önyargısız bakmak gerekiyor ki objektif ve insaflı haberler yapılabilsin. Burada tek bir istisna var: Somut ve hukukî belgelerde kendi adlarına rastlayanlar çıkarsa ne olur? Sanırım Ergenekon soruşturmasının ve onu sabote etme teşebbüslerinin püf noktası da bu soruda düğümlenmiş gözüküyor. Bekleyip göreceğiz.

 

--------------------------------------------------------------------------------


Hayırlı olsun
Birikmiş bir 'hayırlı olsun' listesi var önümde. Medya, hareketli günler yaşıyor. Türk basınında yeni dengeler kuruluyor. Hal böyle olunca dalgalanmalar sürüp gidiyor. Müsaadenizle en yakından başlayayım, Nihal Bengisu Karaca'dan. Bildiğiniz gibi Nihal Hanım, sinema yazılarıyla bilinen çok değerli bir yazardı. Daha sonra Zaman'da güncel yazılar da kaleme almaya başladı. Görüldü ki aktüel konuları da fevkalade mercek altına alabiliyor, kendine özgü üslubuyla dikkatleri üzerine çekebiliyor. Uzun bir zamandan beri hem köşe yazılarına devam ediyordu Bengisu, hem de Pazar ilavemizin editörlüğünü üstleniyordu. Şimdi düşüncelerini yeni bir mecrada paylaşacak. Yakında yayın hayatına başlayacak olan HaberTürk Gazetesi'nde yazılarına devam edecek. Kendisini orada da yalnız bırakmayacağınızdan eminim. Çünkü o, göz ardı edilmeyecek kadar önemli bir yazar, iyi bir entelektüel. Kendisine başarılar diliyorum. Bu vesileyle yayın hayatına yeni başlayacak HaberTürk Gazetesi'ne de bütün iyi niyet ve güzel duygularımla 'Hoş geldin' demek isterim. Dilerim Türk basınının çoğulcu ve demokratik yükselişine yeni ve gür bir sada daha eklenmiş olur. Buna hem Ciner Grubu'nun ihtiyacı var, hem ülkemizin...

Bu arada yeri gelmişken belirteyim yeni kampanya dönemine çok önemli sürprizlerle hazırlanıyoruz. Yakında onları sizlerle paylaşacağız...

Madem listeye iç bünyeden başladık, oradan devam edelim. Nihal Bengisu Karaca'nın bıraktığı boşluğu CumaErtesi ekimizin editörü Abdullah Kılıç dolduracak. Kılıç'ı yaptığı önemli haberlerden de tanıyorsunuz. Şimdi CumaErtesi ilavemizden sonra Pazar ekine de onun eli değecek. Zaten çok kaliteli bir ekibimiz var her iki ekte de. Başarılar diliyorum.

ABD'de yayınlanan Zaman'dan geçen hafta bir yurda dönüş yaşandı. İdris Gürsoy, Ankara'ya taşındı ve Aksiyon Dergisi'nin Ankara temsilciliğine başladı. Daha önce Aksiyon'da o görevi ifa eden Fatih Uğur da İstanbul Haber Merkezi'nde İstihbarat Şefi olarak göreve başladı. İkisi de tam isabet, ikisi de çok başarılı gazeteci. Allah mahcup etmesin...

zaman



Bu yazı 1,001 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,306 µs