En Sıcak Konular

Ismet Berkan


Ismet Berkan
0 0 0000

Avrasyacılık mümkün mü?



İlk kim söyledi hatırlamıyorum ama birisi, Türkiye’deki mevcut siyasi çatışmayı, işin içine Ergenekon’u da katarak ‘Avrupacılar-Avrasyacılar’ çatışması olarak niteledi. Böylece birdenbire yeni bir klişemiz oldu ve bu yeni klişemiz bazı kesimler tarafından çok da benimsendi.
Burada Ergenekon işlerine falan girecek değilim ama şunu söylemem gerek: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yaklaşmasını, uzak bir ihtimal de olsa tam üyeliği gerçekleştirmeye çalışmasını, bu sebeple de kendi gerçek demokrasisini kör topal da olsa kurma ihtimalini tehdit gören bazı kesimlerin, ‘Biz emperyalist Batı’dan kopalım, İran-Rusya-Çin’le iş tutalım’ dediğini biliyoruz.
Bunu söyleyenler ciddi insanlar olmasalar, bir zamanlar meslekleri gereği strateji konularıyla ilgilenmiş olmasalar, bu sözlerin kimse tarafından ciddiye alınacağını sanmıyorum. Şimdi de çok ciddiye alınmış değil gerçi ama ‘ulusalcılık’ veya ‘Avrasyacılık’ da ciddi biçimde yerleşti, bunu da görmek lazım.
Bu yazıyı Avrupa ile Asya’nın hayali sınırı kabul edilen bölgeye çok yakın bir yerden, Tataristan’ın başkenti Kazan’daki otel odamdan yazıyorum. Yani kelimenin sözlük anlamıyla tam Avrasya’dayım. İki gündür Moskova’daydık, bir günlüğüne Kazan’a geldik, siz bu yazıyı okurken de Türkiye’ye dönüş yolunda olacağız.
Türkiye’de anti-Batı ve anti-Amerikan ruh halinin yükselmesiyle Avrasyacılık’ın eş zamanlı olması tesadüf değil.
Amerika, Başkan Bush döneminde kendi gücünün sınırlarını, epey küstahça test etti ve sınırları olduğunu fark etti. Bu test işlemi sırasında petrol ve emtia fiyatları aldı başını gitti ve bu da Rusya’nın zenginleşmesine neden oldu. Rusya’nın zenginleşmesi ve yeniden emperyal rüyalar peşinde koşması, tek kutuplu dünyadan rahatsız olanların ‘Yoksa yeniden iki kutuplu dünyaya mı gidiyoruz’ hayallerine kapılmasına neden oldu.
Şimdi küresel ekonomik kriz yaşanıyor. Petrol fiyatları en dibe olmasa da epey bir dibe saplandı. Emtia fiyatlarında rekor düşüşler oldu, olmaya devam ediyor.
Rusya, bu krizden en çok etkilenenlerin başında geliyor; çünkü bu ülkede oluşan
balonla Amerika’dakini kıyaslamaya imkân yok.
Petrol ve gaz fiyatları yüksekken, Rus parası rublenin değeri ister istemez yükseldi. Buna literatürde ‘Hollanda sendromu’ deniyor. Yerel para değerlenince Rusya, petrol,
gaz ve maden dışında pek de bir şey ihraç edemez hale geldi. Zaten bu ülkede öyle sofistike bir üretimden de henüz söz edemeyiz.
Ülkenin üretim kapasitesi, sanayisi ihracat yapamadığı için can çekişiyordu ama ruble değerleniyordu. Bu da ülke içinde varlık fiyatlarının artmasına, burada ciddi bir balon oluşmasına neden oldu. Şimdi o balon patladı, zaten pek bir şey üretmeyen Rus özel sektörü krize 550 milyar dolarlık yabancı banka borcuyla yakalandı.
Bugün Rus ekonomisinin bu halinde, ‘Avrasya’ hayali kurmak, ‘İki kutuplu dünya’ hayali kurmak komik kaçar. (İsterseniz Çin ve İran’ın halini de ayrıca konuşuruz.)
Yani küresel ekonomik kriz, bir anlamda bizim ulusalcılarımız için demir perdenin ikinci kez yıkılması işlevini gördü. Ama onlar için üzülemeyeceğim. Çünkü kriz bizim ülkemizi de fena halde vuruyor, hükümet popülizm dışında bir şeyi siyaset yapmak saymadığı için hiçbir tedbir almıyor; tedbir üretecek bir entelektüel kapasite de gözükmüyor, yani kriz içinde aslında serbest düşüşteyiz, ne kadar daha düşeceğimizi de kimse bilmiyor!
Bu durum da, Türkiye’nin gelecekteki siyasi istikrarını ciddi tehlikeye atan hatta Türkiye’yi faşizm riskine sokan bir yeni durum yaratıyor.
Keşke aklı başında bir muhalefetimiz olsa, onun söyledikleri ve söyleyecekleri hem hükümet üzerinde terbiye edici bir etki yapar hem de iktidar için sağlıklı bir alternatife sahip olurduk.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rusya’da Türk dış politikasına stratejik derinlik kazandırmaya çalışırken, aklının bir köşesinde de bu karamsar gelecek senaryolarını tutuyor mu acaba?


radikal



Bu yazı 1,044 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 15 Temmuz 2012 ‘Tanrı Parçacığı’ bize neler vaat ediyor?
    • 10 Mart 2012 Tartışmayı içerikten biçime kaydırmak
    • 25 Haziran 2011 PKK dağdan nasıl iner
    • 26 Şubat 2011 1968 neden 68’de olduysa, şimdi de isyanlar ondan oluyor
    • 26 Aralık 2010 Seçim soruları: AK Parti kaç alacak, ya CHP?
    • 2 Kasım 2010 PKK’nın içine girdiği açmazı görmek
    • 31 Ekim 2010 ‘Kırmızı Kitap’efsanesinin sırları
    • 27 Temmuz 2010 Askeri vesayetin hukuki altyapısı
    • 24 Temmuz 2010 Enerji stratejimiz var mı?
    • 21 Temmuz 2010 Sahiden 12 Eylül'ü mü oylayacağız?
    • 14 Temmuz 2010 İran çelişkileri ve iç politika yansımaları
    • 7 Temmuz 2010 Liderler neden görüşecek, neyi görüşecek?
    • 5 Temmuz 2010 Dindar solcular
    • 3 Temmuz 2010 Kılıçdaroğlu, bu kafayla hiçbir şeyi çözemez!
    • 26 Haziran 2010 Hep aynı denklemin içine sıkışmak
    • 24 Haziran 2010 Eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet
    • 13 Haziran 2010 Karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüş ülke...
    • 6 Haziran 2010 Mahkûmun açmazı: Hayattaki karşılığı
    • 24 Mayıs 2010 Maalesef bizde hattı muhalefet yoktur, sathı muhalefet vardır
    • 4 Mayıs 2010 Eski defterleri açmak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,719 µs