En Sıcak Konular

Ekrem Dumanlı


Ekrem Dumanlı
0 0 0000

2009'un medya sınavları



Yeni bir yıla girdik; sıkıntılarla, umutlarla. Beyaz bir sayfa açtık; yaşananlardan ders alarak. Karşımıza neler çıkacak onu tam kestiremiyoruz; çünkü problemlerin önceden hesaplanabildiği bir ülke değil burası. Her gün yeni bir krizle uyanabiliriz.
Zaten Türkiye'ye yatırım yapmak isteyenler bu yüzden endişe taşıyor. 'Ne olacağı belli olmayan bir ülke'den, 'istikrar içinde büyüyen ve gelişen bir ülke' haline gelebilmek için daha çok demokrasiye ihtiyacımız var. Belirsiz ve değişken krizlerimizi bir yana bıraksak bile, 2009'un zor bir sene olacağını söylemek mümkün. Karşılaşacağımız hadiseler üzerine şimdiden kafa yormak, sıkıntıları daha rasyonel tedbirlerle karşılamak anlamına gelir. Bu yıl bizi bekleyen önemli konulara kısaca değinip geçelim.

1- GLOBAL EKONOMİK KRİZ

Yüzyılın en büyük krizi yaşanıyor. Bu krizden etkilenmeyen ülke yok. Amerika, İngiltere, Almanya, Rusya... Bankacılık sistemi altüst oldu. Borsalar tepetaklak. Devasa şirketler battı. Bazı şirketler ise devletlerin desteğiyle ancak hayatta kalabiliyor. Batmak üzere olan bir şirketi oksijen çadırına almak, kapitalizmin ruhuna aykırı. Özel şirketleri kamu malı haline getirmek ve bu yolla ekonomiyi ayakta tutmak, liberal ekonomi sisteminin temellerinin inkârı demek. Bütün bunlar yaşanıyor; hem de kapitalizmin tapınağı sayılabilecek ülkelerde. Türkiye'nin bundan etkilenmesi normal. Tuhaf olan şu ki; birileri bu kadar yaygın ve derin bir krizi bile küçük siyasî menfaatlere dönüştürmenin telaşını yaşıyor. Bu, iktidar-muhalefet gevezeliğine feda edilecek bir konu değil ki! Daha bütüncül bakmak, siyaset üstü yaklaşımlar ortaya koymak gerekiyor. Dünyayı dört bir yandan saran bir ahtapotla topyekûn mücadele etmek varken, meseleyi haber bültenlerine ajitasyon malzemesi yapmak, sorumlu gazeteciliğe yakışmıyor. Tabii ki sıkıntılar anlatılacak; ancak çareler aranarak, çözüm yolları ifade edilerek. Modern anlamdaki medyanın sorumluluğu, felaket tellallığı yapmasından ziyade, sorunlara akılcı çözümler önermesidir. Sabahtan akşama negatif enerji üretmek, doğru muhalefet yapmak anlamına gelmiyor. Aklıselimin temsilcisi olmak, yapıcı eleştirilerle yol gösterici misyon üstlenmek, entelektüel birikim gerekiyor. 2009'da bu birikim de test edilecek; medyatik cazgırlarla tefekkür münadileri arasındaki fark, daha da belirgin hale gelecek...

2- SEÇİMLER VE HAKPERESTLİK TESTİ

Bu ülkede her seçim, medya için hakperestlik sınavıdır. Maalesef seçim tarihleri yaklaştıkça seçmenin kimyasını bozmaya yönelik bir hava oluşturma telaşı yaşanır. Bazı gazete ve televizyonlar, seçmenin iradesini etkilemeye yönelik yoğun bir bombardımana başlar. Bu, o kadar göstere göstere yapılır ki; sonuçta vatandaşın canına tak eder ve medyanın dayatmasına sandıkta isyan eder. Bu nedenledir ki seçimlerin çok önemli bir yekûnunda medyanın desteklediği partiler hezimete uğramış, mağdur ettikleri de zafer yaşamıştır. Oysa bütün medya kuruluşları, seçmenin iradesine saygı göstermeli ve meseleyi kendi tabii mecrasında kabul etmeli. Çünkü bugün bir seçimden yenilgiyle çıkan, yarın halkın umudu haline gelebilir. Tersi de olabilir. Sorumluluk alanını aşarak siyaset mühendisliğine soyunmak, gazeteciliğe itibar kazandırmıyor; aksine onu günlük siyasetin borazanı haline getiriyor ve değer kaybetmesine neden oluyor. Yalan-yanlış haberler, tek taraflı yorumlar, akıl ve mantık dışı analizler, halkın zekâsını da hafife alıyor. Zannediliyor ki; vatandaş, hangi haberin hangi amaçla yapıldığını anlamıyor. Öyle değil. Bu milletin sezgisi, bilgisinin de önündedir. Hakperest olmanın getirdiği istiğna ve itibar varken güdümlü gazetecilik yapmanın kime, ne faydası olabilir ki!

3- AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ

Başbakan Tayyip Erdoğan, önümüzdeki günlerde Brüksel'e gidiyor. Herkesin 'AB reformları durma noktasına geldi' eleştirilerinin yapıldığı zamana denk gelen ve iki gün sürecek olan çıkarma, bir sürecin ilk adımı gibi gözüküyor. TRT'nin Kürtçe yayınlara başlaması da 2009'daki reform ibresinin tabii bir göstergesi. AB projesi bir hükümet projesi değil; devlet projesidir. Bu nedenle de şu ana kadar alınan mesafede 3 Kasım 2002 seçimleri öncesindeki iktidarda yer alan DSP, ANAP ve MHP'nin de payı büyük. Atatürk'ün 'muasır medeniyetler' diye ifade ettiği ve bugün AB projesine denk gelen hedefin bu yıl büyük zorluklardan geçeceği aşikar. Ne var ki bu konu da günlük siyasete gereğinden fazla alet ediliyor. Şu ana kadar yapılan en makul eleştiri, AB reform sürecinin yavaşladığı iddiasıdır. Şimdi hükümet, AB yolunda heyecanları yeniden ateşlemek istiyor. Sadece heyecan yetmiyor; bir de karşılaşacağımız problemler var. Başta Kıbrıs olmak üzere zor bir süreç yaşanacak. Son yıllarda yaşanan siyasî krizlerden dolayı AB, Türkiye'nin gündeminden düşmüştü. Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Bakalım düne kadar haklı bir bakış açısıyla 'Niçin AB reform süreci buzdolabına kaldırıldı?' diyenler, süreç yeniden canlandığında meseleyi partiler üstü görebilecek mi?

4- SİVİL-BÜROKRASİ DENGESİ

Demokratik ülkelerdeki yetki ve sorumluluk paylaşımı belli bir netliğe kavuşmuş olmasına rağmen, ülkemizde hâlâ gelgitler yaşanabiliyor. 2007, asker-sivil ilişkileri açısından kayıp bir zaman dilimiydi mesela. Hiç de gereği yokken Genelkurmay Başkanlığı web sitesinden muhtıra yayımlandı mesela. 367 diye bir saçmalık çıkarıldı ve cumhurbaşkanlığı seçimleri bambaşka bir mecraya sürüklendi. 2008'de asker, daha olgun davrandı ve kendini siyasî polemiklerden uzak tuttu. Bu, doğru ve yerinde bir davranıştı. Çünkü bu milletin askerine duyduğu sevgi, onun siyasete karışmayıp aslî ve kutsî işini yapmasına bağlıdır. Tarih boyunca bu, böyledir. 2008'in en tuhaf bürokratik eğilimlerini yargı (özellikle de üst yargı) ortaya koydu. Gerçekte böyle bir durum söz konusu olmasa bile imaj şudur: 'Üst yargının bir bölümü kendini siyasî bir parti gibi konumlandırıyor ve adalet dağıtma yerine siyasete yön vermeye kalkıyor.' Bir diğer tehlikeli imaj da şudur: 'Üst yargıda kendi anayasal rolüne razı olmayanlar, bazen kendi alanlarını aşacak siyasî açılımlara giriyor; bazen de bir başka üst yargı kurumunun yetkilerini kendi üzerine alacak atılımlarda bulunuyor.' Kim ne derse desin, manzara hoş değil. Korkarım ki bu tablo 2009'da da sürecek. Hukuk dünyasının da sık sık ifade ettiği gibi köklü bir yargı reformuna ihtiyaç var. Ancak, günlük siyasetin kısır çekişmelerine takılanların, bu kadar hayatî bir konuyu nasıl ele alacağı tam bilinemiyor. Oysa bu ülke ya tam demokrasiye geçecek ya da vesayet sistemi eşliğinde çadır tiyatrosunda ömür törpüleyecek...

5- ERGENEKON'DAN ÇIKIŞ

Yakın siyasî tarihimizin en önemli gelişmesi Ergenekon davasıdır. Yüzyılın davasıdır bu. İddialar çok büyük, ele geçirilen deliller ürpertici. Sanıklar, darbe teşebbüsünden adam öldürmeye kadar uzanan bir yığın suçlamayla karşı karşıya. İçlerinde emekli üst düzey komutanlar, emniyet yetkilileri, öğretim görevlileri, medya yönetici ve mensupları bulunuyor. Bombalar, silahlar, krokiler, suikast hazırlıkları... Ve şaşılacak bir manzara: Susurluk çetesi ortaya çıktığında yeri göğü inletenler Ergenekon davası karşısında suskun, mahcup, ürkek... Anlaşılması zor bu manzara, medyanın da kan kaybetmesine neden oluyor, siyasetin de. Bu açıdan bakıldığında 2008 bazı gazete ve televizyonlar için hiç de iyi geçmedi. Her konuda aslanlar gibi kükreyen ve bunu bağımsız gazetecilik imajına vurgu yapmak için kullananların Ergenekon davasındaki suskunluğu çeşitli şüphelere (hatta aşırı dozda eleştirilere) yol açtı. 2009, Ergenekon davası için daha kritik bir yargı sürecine dönüşecek. Sanıkların dinlenmesine devam ediliyor. Gizli tanıklara daha sıra gelmedi. Kamuoyu, davanın hukuk kuralları içinde sürmesini istiyor ve davayı yakından takip ediyor. Millete bu kadar mal olmuş bir adlî vakayı görmezden gelme, sulandırma, magazinleştirme çalışmaları da gözlerden kaçmıyor. Bu yılın en büyük medya sınavı, yine Ergenekon olacak; çünkü bu dava, kimin ne kadar demokrasi istediğini de gözler önüne seriyor...

zaman



Bu yazı 978 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 24 Eylül 2012 Ne gereği vardı?
    • 11 Haziran 2012 Cuntalarla nasıl mücadele edilecek?
    • 30 Nisan 2012 Şiddet!
    • 16 Nisan 2012 '28 Şubat'çılardan panik atak hamleleri
    • 10 Nisan 2012 Çin'den bakınca Türkiye'nin gücü
    • 9 Nisan 2012 Darbede tanıdığım dört subay
    • 2 Nisan 2012 Suriye İran... İşte çetin imtihan!
    • 26 Mart 2012 Terlik
    • 13 Şubat 2012 Aman dikkat!
    • 6 Şubat 2012 Bu yüzden mi susuyorsunuz?
    • 23 Ocak 2012 Hem Hrantçı hem Ergenekoncu olunabilir mi?
    • 16 Ocak 2012 Kaç kafatası bir manşet eder?
    • 9 Ocak 2012 Hesap vermek
    • 26 Aralık 2011 Çanlar Avrupa için çalarken
    • 19 Aralık 2011 Militan
    • 12 Aralık 2011 Maazallah!
    • 5 Aralık 2011 Global Ergenekon
    • 28 Kasım 2011 Dersim'den alnımızın akıyla çıkmak
    • 23 Kasım 2011 İngiltere'yi yeniden keşfetmek
    • 21 Kasım 2011 Dersim'in şifreleri

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,508 µs