En Sıcak Konular

Hatice Saadet Kalyoncu



Hatice Saadet Kalyoncu
0 0 0000

Verimli ol, tatillere dokunma



Her ne kadar herkes tüketici sıfatıyla bezenmiş olsa da üretimin olmadığı yerde tüketimden bahsetmek, cepten yemektir ve “hazıra dağ dayanmaz”.

Bir hafta önce Tüketici Hakları alanında tanınan Av. M. Bülent Deniz, kendi web sayfasında “Cumartesi… Cumartesi…” adlı yazısıyla Cumartesi günlerinin yarım gün çalışma zamanı olarak uygulanması konusunu tartışmaya açmıştı. Akabinde İzmir Barosu'nun stajyer avukatlarından Tolga Küçük, Bakanlar Kurulu tarafından ‘idari izin' adı altında Ramazan Bayramı tatilinin 9 güne çıkartılmasına tepki gösterdi ve Danıştay’a gönderilmek üzere Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı'na dava dilekçesini verdi.

Çok hassas, ucu hepimize dayanan bir konu. Bu konuda bir taraf olmak çok zor. Çünkü hangi taraf olursanız olunuz “ama…” diye başlayan cümleler kurabilirsiniz. Ben ama’lı cümlelerden hoşlanmam, çünkü yaşadığımız coğrafyada herkesin çok sık kullandığı ve maalesef çoğu zamanda menfaatlerine alet ettiği bir kelimedir. Bu yüzden madalyonun iki yüzünü de görmek adına ama’sız cümlelerle bu konuda ben de birkaç kelam etmek istedim.

Tüketim toplumu olmak yerine üretim toplumu olarak sıfatlandırılmak ister gelişmiş, ister gelişmekte olan olsun tüm toplumların öncelikli tercihi olmak zorundadır. Aksi takdir de dedik ya, hazıra dağ dayanmaz. Peki, üretken olmak ne demektir?

Burada diğer dünya ülkelerinde nasıl’ı tartışacak değilim, doğrusu bunu da çok doğru bulmam çünkü bu tür kıyaslamalar ancak birbirine benzer gruplar için geçerlidir. Mesela ülkemizde kredi kartı yıllık aidatları konuşulurken veya evimizdeki telefonlarımıza ödediğimiz sabit ücretlerin doğruluğu yanlışlığı tartışılırken tüketicinin karşısındaki diğer taraflar hep aynı argümanla karşımıza çıkarlar, “bu uygulamalar tüm gelişmiş ülkelerde vardır”. İyi hoş vardır da o bahsedilen ülkelerde sadece bunlar mı vardır? Nedense böylesi durumlarda kimse o ülkelerde kişi başına düşen gelirden, o ülkelerdeki sahip olunan sosyal güvencelerden bahsetmez. Mesela bir banka kartından alınan aidat ücretinin o ülkedeki belirlenen asgari ücretin kaçta kaçı olduğu dikkate alınmaz. Belki ilk başta kimsenin aklına gelmez ama bahsedilen ülkelerde ister tüketici hakları, ister hasta hakları, ister insan hakları olsun tüm haklarda ciddi farklılıklar vardır. Özetle işimize geldiğimiz zaman “Avrupa ülkelerinde de var” deyip almak isteriz de kimse vermeye yanaşmaz. İşte bu yüzden falanca ülkede böyle diye misal vermeye gerek duymuyorum çünkü o ülkelerde olup da biz de olmayan çok şeyler var.

Bizler, kapitalist dünyanın göz bebeklerinden olacak kadar tüketmeye meyilliyiz. Dayatılan yaşam tarzı ciddi anlamda “tüket” komutu ile bizi yönlendirmekte. Sık aralıklarla yaşanan kredi kartları krizleri ayağımızı bir türlü yorganımıza göre uzatamamamızdan kaynaklanıyor. Uzun vadeli kredi kart taksitleriyle geleceğimizi ipotek altına alma konusunda takındığımız cesaret pek de övünülecek bir cesaret değil. Oysa cebimizde olmayan parayı harcama eğilimleri veya üretmek yerine yan gelip yatma tercihleri bizi hep bulunduğumuz durumdan daha fazla sıkıntıya sokacak yola girmek demektir.

Bu ülkede dini bayramlar dışında resmi bayramları da katarsanız bir çalışanın sahip olduğu asgari 2 haftalık tatil kadar tatilimiz olduğunu görürüz.

Şimdi bireysel olarak cevaplamamız gereken soru şudur: gündelik olarak maaş alan biri olsanız ve ödemediğiniz takdirde artan bir borcunuz olsa yatmayı mı yoksa biran önce çalışıp o borcu kapamayı mı düşünürsünüz? Herkesin borcunu ödemeyi tercih edeceğini düşünerek, birey için geçerli bu gerçeğin bireylerden oluşan topluluklar için de geçerli olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır. Öyleyse bu kadar tatil gerçekten biraz akla ters değil mi? Biz daha çok çalışıp şu virajı biran önce dönmeli değil miyiz? Hatta hatta Cumartesi bile çalışıp biran önce su yüzüne çıkmamız daha doğru değil mi?

Bu yukarıdan, ormana bakınca “kesinlikle evet” denilebilecek kadar gerçek bir sonuç. Ormanın içine girdikçe, o tepelerden aşağılara halkın arasına karıştıkça, ürettiğinin karşılığını dahi alamayan kişi için “bir yük de sen yükle” görüntüsü sergiliyor gibi.

Üretici bir toplum olmak ne kadar gün, ne kadar saat çalıştığınızla ilgili değildir diye düşünüyorum. Çalıştığınız saatlerdeki verimle ilgilidir.

Tüketim noktasında en hassas olduğum konu zaman tüketimi, çünkü yerine konmuyor bir daha… Bir fatura yatırmak için girdiğim kuyrukta bekletilmekten, bir firmanın çağrı merkezini aradığımda “müşteri temsilcilerimiz şuan diğer müşterilerimize cevap vermektedir” diye başlayıp, “azzz sonra” mantığı ile oyalanmaktan hoşlanmıyorum. Benim için zaman önemli, ne başkasının ne de kendi zamanımın israf edilmesine tahammül edemiyorum. Yasal çalışma süresi ayda 180 saat. Eğer asgari ücretle çalışıyorsa bir kişi 20 dakikası bir ekmek parası diyebilirsiniz. Şimdi beni bir şekilde 20 dakika bekleten herhangi bir kamu dairesi veya firmadan bir ekmek alacaklı olmaz mıyım? Geçen giden ömrüme ek olarak bir de ekmek paramla oynuyorlar diye düşünemez miyim? İşte bu yüzden benim için zaman önemlidir, zaman ve zamanın verimli kullanılması.

Eğer verimli çalışma sağlanamıyorsa kişi ister 7 gün 24 saat çalışsın hiçbir işe yaramaz. Verimli çalışmak da af buyurun eşek misali çalışmak değildir. Kişi kendini maddi ve manevi tatmin edebilmeli. Manevi tatmin derken işi yaparkenki tatmininden de bahsetmiyorum. Kişi kendine zaman ayırabilecek, evine, eşine, çocuklarına, akrabalarına, arkadaşlarına, kitaplarına, sinemaya neyle besleniyorsa neyle enerji toplayabiliyorsa onlara. Türkiye’de mesai ücreti almadan mesaiye kalan kişileri keşke tespit edebilme imkanımız olsaydı da, işte o zaman bu insanların değil Cumartesi, Pazar günü de çalıştıklarını görebilirdik.

Bir yandan verimsiz çalışan bir insan gücü problemi, diğer yandan yaşamaya fırsat tanımayan bir çalışma sistemi. İşte böylesi bir çıkmazda tatil olmalı mı olmamalı veya Cumartesi çalışmalı mı çalışmamalı mı diye tartışmak biraz ayakları yere basmayan ve sonuca ulaşılmayacak bir laf kalabalığı gibi geliyor bana.

Deveye neden boynun eğri diye sormuşlar, nerem doğru ki demiş. Şimdi siz bu ülkede planlı ve verimli çalışarak üretken olmayı başaramamışsanız, insanlara bunu yapacak hak tanıyamamışsanız, üzerine koyacağınız ek günler ve saatler sadece hamallık olmaz mı?

Kaldı ki bir bayan olarak kim demiş Cumartesi günleri çalışmıyorum diye? “Toplumsal kadınlık görevlerimi” neden kimse hesaba katmıyor acaba? Cumartesi günleri evimin temizliği, çamaşır, bulaşık, ütü, yemek… Bir tek Pazar günüm var zaten, onu da elimden alırsanız üretken olabilmek için bende güç mü kalır?



Bu yazı 3,519 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Ocak 2009 Param yok sizlere!
    • 30 Aralık 2008 İsrail Hep Aynı Ya Biz?
    • 22 Aralık 2008 'İşte biz o gün tükeneceğiz'
    • 15 Aralık 2008 Tren ile bir bayram yolculuğu sırasında
    • 1 Aralık 2008 'Satın almama günü' ve 'Alışveriş için gün bugün'
    • 24 Kasım 2008 Sabit ücrette son durumlar
    • 10 Kasım 2008 Taşınıyor musunuz?
    • 3 Kasım 2008 Kirayı en ucuz ödeme yolu
    • 27 Ekim 2008 1 Kasım eylemi
    • 20 Ekim 2008 Taraf arıyorum
    • 6 Ekim 2008 Krizimiz geldi hadi akıllanalım!
    • 29 Eylül 2008 Bilgilensek mi Bilgilenmesek mi?
    • 22 Eylül 2008 Verimli ol, tatillere dokunma
    • 15 Eylül 2008 Küstüm!
    • 8 Eylül 2008 Hakkını bilmekle haddini bilmek arasındaki sınırı kim belirler?
    • 1 Eylül 2008 Ramazan israf ve insaf
    • 23 Ağustos 2008 Voltran'ı oluşturmak...
    • 11 Ağustos 2008 Reklâmlar geçiyor
    • 4 Ağustos 2008 İbadet edasıyla tüketim çılgınlığı
    • 28 Temmuz 2008 Doğru Tüketici

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,756 µs