En Sıcak Konular

Nedret Ersanel



Nedret Ersanel
0 0 0000

AKP'de kim ulusalcı değil? Laiklerde kim ulusalcı değil?



Başbakan Erdoğan’ın müstakbel Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’u konutunda ağırlaması elbette bir mesaj içeriyor.

Başbakan aynı daveti, göreve başlamasından önce tıpkı Başbuğ gibi hakkında dedikodular çıkarılan Büyükanıt için de yapmıştı.

Kuşkusuz bu ikili toplantıların en meşhuru Dolmabahçe’de gerçekleşti. Sırlanmış sırrını hâla koruyor. 

           *   *   *

2003 yılı, Türkiye iç politikası açısından günümüze uzanan “temel” değişiklikler meydana getirdi.

O yıla kadar tereddütsüz kabul edilen Türk-ABD müttefikliği ilk kez derinine sorgulanmaya başlandı.

Bazen çoğalarak bazen de azalarak bu “inceleme” devam ediyor.

Üzerinde “ikilem” bulunmayan bir başka mutabakat da yılan hikayesine dönen AB süreciydi.

İster AKP iktidarı olsun ister “laik rakipleri”, AB üyeliği hedeflerine bağlı kaldılar. Ancak aynı zaman dilimi içinde her iki tarafta da şüpheler doğmaya başladı.

Genellikle AB’nin tutumundan kaynaklanan belirsiz boşluklar ve ayak sürümeler, ulusalcı kanat kadar, AKP iktidarının en azından bir kısmını oldukça rahatsız etti.

           *   *   *

Bunda Türkiye’nin bonkör tavrının de etkisi olduğunu söylemek lazım. AB ve ABD, Ankara’nın “Batı ile bağını” öyle sağlam varsaydılar ki, gittikçe derinleşen kırgınlıkları göremediler.

Fakat, “bir bütün olarak” Ankara, “herşeyi sineye çekmek”ten zamanla yorulmaya başladı.

Paralel gelişen diğer süreç ise, Türkiye’ye başını dinleyebileceği yeni bir alan yaratmış görünüyor. İsviçre “Tages-Anzeiger Gazetesi”nden Mark Almond bu “alanı” ve gelişmeyi, şu cümleyle anlatıyor;

“ABD ve AB bu rahatlıkları yüzünden Türkiye’nin jeo-politik konumunun ‘tektonik kayma’ya uğradını göremedi”.

            *   *   *


“Kayma”nın nereye doğru olduğunu açmakta fayda var…

1990’da Sovyetler’in dağılmasından hemen sonra Ankara, artık bağımsız olan Orta Asya ülkelerine doğru ivmelendi.

Bunda tarihin derinliklerinden gelen bir çeşit romantizm olduğunu da kabullenmek gerekiyor. Ama bu yönelişi sadece tarihi ve etnik gereklere bağlamak yanlış.

Çünkü zamanla bu ülkelerle geniş ticari, siyasi ve enerjiye dayalı bağlar kuruldu. Diplomatik açıdan başarı sayılabilecek bir diğer gelişme, Rusya’yı kırmadan, Sovyet sonrası ortaya çıkan-Batı tarafındaki-ülkelerle oldu.

Moskova’yı ise kırmak bir kenara, ilişkiler tazelendi ve genişletildi. Bugün itibariyle bakıldığında, Türkiye’nin “doğal” rakipleri sayılan Rusya ve İran’a bakış artık farklı bir noktada.

Ankara’nın yüksek enerji ihtiyacı bu iki ülkenin gündemde ayrı bir yer tutmasında tek olmasa da başlıbaşına başat rol oynuyor. Bazı dış itirazları dinlemeyecek kadar başat.

            *   *   *

Böylece diyebiliriz ki, başka ayakları da olan iki paralel süreç, aynı zamanlama ile Türkiye jeopolitiğinin ve sıcak siyasetinin yaşamına girdi.

Neredeyse kutsallık atfedilen ABD ile ilişkiler sarsılırken, on yıllar içinde katmerlenmiş AB arzusu; Türkiye’nin gözleri önünde ne bir demokrasi ne de serbest ekonomi geçmişi olan ülkelerin AB’ye katılımlarını izlerken körelmeye başladı.

Ama bu arada Türkiye’nin tüm komşuları ile ilişkileri ciddi biçimde değişmeye başladı. Bir generalin ABD ile ilişkiler üzerinden kurduğu, “İran-Rusya-Hindistan ile yakınlaşmalıyız” minvalli sözüne, bir başka generalin “Varşova Paktı üyesi olsaydık şimdi AB’ye üye olmuştuk” cümlesi eklendi.

Bu sözler aynı açıklıkla belki AKP içinden duyulmadı ama onlar da aynı olayları gördüler.

            *   *   *

Sorun ise şu…

AKP’nin hem AB karşıtı hem de AB savunucusu kesimleri bulunuyor. Karşıtları susturmak ve taraftarlarını yatıştırmak için zaman daralıyor.

Daralıyor çünkü, AKP yönetimi içinde bir kesit süreci yavaşlatırken, bir başka kesit hızlandırmaya çalışıyor.

Bu arada “geniş anlamıyla Batı”nın AKP’ye verdiği bir destek var. Bu destek de, “ulusalcı-laik” kesimin Batı’ya bakışında hedeflerini şaşırtıyor!

Sonuç olarak da ortaya garip ama “bugünü açıklayan” bir tablo çıkıyor. Hem AKP içinde bir kesim hem de “ulusalcı-laik” mimari, AB ve ABD’den ciddi şüphe duyuyor!

           *   *   *

2003 yılının bir önemi de bu. Çünkü bu tarihte “ABD’ye hayır” diyenlerin içinde “milliyetçi-laikler” kadar “AKP'liler” de bulunuyordu.

Bu kronolojik özel tablo, uzlaşmaz ya da şu an “arası açık” görünen iki kesimin, aslında birleşebileceğine hatta birleştiğine işaret ediyor.

ABD’nin genel olarak Ortadoğu’da özel olarak Kuzey Irak’taki tutumu ile AB’nin üyelik konusundaki neredeyse alaycı tavrı, bu iki kolu aynı bedende buluşturuyor.

           *   *   *

Başta garip gelen ama biraz kafa yorunca olası görünen önerme, başka örneklerle de sabitlenebilir.

İsrail ile Türkiye’nin arasını ciddi ölçüde soğutan gelişmelerden biri, İsrail’in Irak’ın Kuzeyi’ne olan ilgisi, yatırımlarıydı.

Bugün İran, İsrail için daha büyük tehtid. Suriye de öyle. Peki İsrail-Türkiye ilişkileri? Şimon Peres’i çoğunluğu muhafazakar parlamenterlerden oluşan TBMM’ye hitap etme gereği duyduran neydi?

Bugün Suriye-İsrail uzlaşı arayışlarında kılavuzluk yapan hangi ülke? Bugün için, ABD hâla Irak’ta iken, İsrail’in Kuzey Irak’taki var olma isteğinin aynı olduğunu söyleyebilir miyiz? 

Demek gelişmeleri başka ülkeler de seziyor.

           *   *   *

Yine de aynı merak artarak sürüyor…

Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe’de Büyükanıt paşa ile ne konuştu acaba?

Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’a Başbakanlık Konutu’nde ev sahipliği yapan Erdoğan’ın mesajı ne acaba?

AKP içinde, aynı bedenin kolu olmayı reddenler kim acaba?



Bu yazı 3,358 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 13 Mayıs 2014 Ruslar UFO’larla bizim gibi it dalaşı yapabilir mi?
    • 6 Mayıs 2014 Berlin, Obama’nın (en iyi) arkadaşı değil
    • 29 Nisan 2014 'Manidar Zamanlama'ları Ayarlama Enstitüsü
    • 22 Nisan 2014 Albino çocuk ve beyaz kurdeleli uzaylılar inlere girebilir mi?
    • 15 Nisan 2014 'ABD'den Türkiye çıkışı' yazılır, 'ABD'den sakın çıkma' okunur!
    • 8 Nisan 2014 İsrail yanımıza, Rusya kolumuza, ABD nereye?
    • 31 Mart 2014 Erdoğan'ın yolu 'oralarda' anlaşıldı mı?
    • 25 Mart 2014 Twitter'ı kapatan Facebook'u niye kapatmadı?
    • 17 Mart 2014 Tokalaştığınız el işe yaramaz, diğer el önemli!
    • 10 Mart 2014 Büyük resme çıplak gözle bakılmaz
    • 4 Mart 2014 Dünyanın söküldüğü yer
    • 25 Şubat 2014 Aurens'in raksını Hüseyin alkışlıyor...
    • 11 Şubat 2014 Uçak gemisinden korkabilirsiniz ama büyüğü var
    • 4 Şubat 2014 Angel(a)’nın kanatları ve ışığın askerleri!
    • 28 Ocak 2014 MİT’i kelepçelemekten daha 'sembolik delil' ne olabilir...
    • 21 Ocak 2014 Akdeniz’de Çin-Rus tatbikatı ‘devlet TIR’larını rahatlatır mı?
    • 13 Ocak 2014 Rusya, İran yüzünden Londra'ya elinin tersiyle...
    • 7 Ocak 2014 Enerjiniz olmadan enerjiyi mi kontrol edeceksiniz?
    • 31 Aralık 2013 2014: Bize ne olacaksa, tüm bölgeye o olacak!
    • 24 Aralık 2013 Türkiye'nin canını o yüzden yakıyorlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,181 µs