En Sıcak Konular

Mehmet Altan


Mehmet Altan
0 0 0000

Derviş ne dedi?



Dün toplanan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nin onur konuğu Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı Kemal Derviş’ti.

Derviş, kendi konusunun ekonomi olduğunu söyleyince kendisini can kulağıyla dinledim.


Analizine, küresel ekonomiyle ilgili üç tespitle başladı. ‘Teknolojik verimlilik artıyor...

Teknolojinin yayılma hızı artıyor...

Dünyada yatırım oranları artıyor...’

Kısaca ne demek?

Sanayi sonrası dönem... Ya da ‘bilgi çağı’ dünyada yavaş yavaş koltuğuna oturmakta demek...

***

Aynı konuyu geçenlerde star’da ‘Tutanamayanların Krizi’ başlıklı yazımda şöyle vurguluyordum:

‘Yoksullar neden daha da dibe vuruyor?

Çünkü Çin ve Hindistan gibi ülkelerde, ‘tutunamayanlar’ arasından bir üste hamle eden, ‘orta sınıf’ kategorisini yakalayan epeyce büyük bir nüfus var.

Tutunamayanların bir kısmı biraz daha dibe giderken, diğer bir kısmı da yukarı doğru hareketlenmede...

Sanayi Devrimi’nin köhne kıskacını aşamayanlar aşağı, sanayi sonrasının yeni ışığını algılayanlar da yukarı doğru gidiyor.’

***

Kemal Derviş’in benim açımdan ikinci önemli tespiti Türkiye’nin 2002 ila 2006 arasında yakaladığı ekonomik başarıya ait olanıydı.

Bunları yeni yatımlara, yeni makine parkına ve kapasite kullanımına bağlıyordu...

Derin ve kalıcı bir değişimden ziyade, akılcı ama geçici bir strateji sonucu elde edilmiş bir başarı olarak değerlendirmekteydi o dört yıllık dönemi.

Bu, Türkiye’nin yapısal devrim açısından gitmesi gereken uzun bir yol olduğunun ifadesiydi.

***

Bu yol ne?

Teknik deyimle ‘tasarruf oranları’ yani yatırımlara ayrılacak olan payın büyümesi...

Türkiye’nin tasarruf oranı, sürekli ve yüksek büyüme oranlarına sahip diğer ülkelere kıyasla epeyce düşük...

Türkiye’nin ihtiyacı olan yüzde 7-8’lik büyümeyi kesintisiz sağlayabilecek noktadan uzakta.

Kısacası Türkiye zengin değil.

Örneğin, demokratik bir rejimi koruyarak yüzde 8’lik bir kalkınma oranını tutturan 1.1 milyar nüfuslu Hindistan’da tasarruf oranı yüzde 34’lerde iken bizde ancak bunun yarısı...

Bu durum, ‘zenginleşmenin’ tek hedef haline gelmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

***

Gene star’da ‘Bela’ başlıklı yazımda, tasarruf oranın nasıl yakıcı olduğunu şöyle vurguluyordum:

‘ Tasarruf, gelirin tüketilmeyen kısmıdır.

Fakir bir ülkenin gelir yetersizliği onun kanatlanıp gitmesini engeller.

Türkiye, akılcı bir iktisat politikası ile daha fazla zenginleşmeyi hedeflemedi.

Ama kaynaklarının çok üzerinde bir kalkınmadan da hiç vazgeçmedi.

Aradaki farkı da ya para basarak gidermeye çalıştı ya da borçlanarak.

Halbuki sağlıklı yöntem, mevcut ekonomik kaynaklardan daha büyük zenginlik yaratmak ya da tasarrufları oranında bir kalkınmayla yetinmekti.’

Daha sonra da bunun güncel anlamına dikkat çekmeye çalışıyordum:

‘Bir ülkede tasarruf açığı artıyor ve kapatılamıyorsa ‘bela’ kapıdan içeri girmeyi bekliyor demektir. Tasarruf açığı yüzde 5’e vardıysa, çığlık çığlığa ‘aman dikkat’ diye bağırmak gerekir.

Neden mi?

Çünkü tasarruf açığının yükselmesi ülkenin uluslararası sistemle ilişkilerinin bozulması anlamına gelir.

Uluslararası sistem ise bu kaymayı hep sert darbelerle önleyegelmiştir.

Bir ülkede tasarruf açığı artıyor ve kapatılamıyorsa ‘bela’ kapıdan içeri girmeyi bekliyor demektir.’

***

Bela...

Türk toplumu için bela ne demek?

Fakirlik demek.

Ama burjuvazinin yerini bürokrasinin aldığı bir toplumda ‘en büyük tehdit’ yoksulluk olmuyor da...

Hep laiklik oluyor.

Uluslararası çok önemli bir kuruluşun yöneticisi olarak iktisatçı Derviş’in söylediği şuydu:

‘Tek bir hedef olmalı, o da toplumsal zenginleşme.’

Ama nerede?

Biz esas sorunumuz dışında her sorunu deliler gibi tartışıyoruz.

Başımızı belaya sokacak yoksullaşmayı ise hiç gündemimize almıyoruz.

Bela, bu ülkeye yoksulluk kapısından girecek.

Herkesin nasıl zenginleşeceğimizi konuşması gerekir.

Bunu Amerika’dan buraya bakan Derviş görüyor ama Türkiye’nin içinden bakanlar görmüyor.

star



Bu yazı 1,053 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Ocak 2012 ‘Tanırım, iyi çocuklar’
    • 9 Ocak 2012 Genelkurmay’a o istihbaratı kim verdi?
    • 6 Ocak 2012 Demokrasi ile ‘biat sistemi’ arasındaki fark
    • 30 Aralık 2011 Bombalama emrini kim verdi?
    • 24 Aralık 2011 Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın adresi
    • 16 Aralık 2011 Susurluk’ta faili meçhul reytingi...
    • 14 Aralık 2011 Ergenekon büyürken uyuyamam...
    • 4 Aralık 2011 Şikeci siyasetin kirli çamaşırları
    • 2 Aralık 2011 Var mı bu yasayı çıkaracak babayiğit?
    • 30 Kasım 2011 Yüzde 3 Türkiye’yi keser mi?
    • 29 Kasım 2011 Devlet-ulustan ulus-devlete geçemeyince
    • 23 Kasım 2011 Ergenekon’un farkında mısınız?
    • 21 Kasım 2011 Birinci Cumhuriyet Dersim’dir...
    • 14 Kasım 2011 Kozinoğlu kalp krizinden mi öldü?
    • 9 Kasım 2011 Kararı alkışlıyor, Bakan’ı kutluyorum
    • 3 Kasım 2011 Almanya’daki Türkler, Türkiye’deki Kürtler
    • 31 Ekim 2011 Cinayet işlemeye özgürlük savaşı mı diyorsunuz?
    • 26 Ekim 2011 Hırsızlar da kardeşiniz mi?
    • 20 Ekim 2011 Keşke gerçek bir ordumuz olsaydı...
    • 19 Ekim 2011 Bir İsrailli kaç Filistinliye bedel?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,388 µs