En Sıcak Konular

Taha Kıvanç


Taha Kıvanç
0 0 0000

Bu süreç herkesi bozacak



'Kulampara sarması' başlıklı Kulis'i hatırladınız mı? Anayasa Mahkemesi kararı henüz ufukta görünmezken kaleme aldığım o yazıda, Ak Parti'nin durumunu, Demirel'in bir zamanlar ünlendirdiği benzetmeyle açıklamaya çalışıyordum.

Deyimin ne anlama geldiğini tam bilmediğimi itiraf ederim. Hiçbir kurtuluş yolu bulunmayan, kene gibi yapışıp sonunda mutlaka öldüren bir süreci anlatıyor herhalde. Ak Parti de son randevuya doğru yavaşça yol alıyor...

Ankara siyasetini yakından izleyen biri, "Yanlıştasın" dedi bana. Ona göre Anayasa Mahkemesi'nin kararı benim düşündüğümün tersine Ak Parti'nin kapatılmayacağına işaret ediyormuş. "Lüzum kalmadı ki partinin kapatılmasına; mahkeme tarafından çizilmiş sınırlar içerisinde kalarak yoluna devam eder" diye aktardı kendisine göre durumu.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yakınında da bu yolda görüş açıklayanlar olduğunu sanıyorum. İlk işittiğinizde kulağa hoş gelen bir yorum bu... Benim ise, yorumu duyar duymaz, kuşkularım daha da arttı. Umut veren, gönül okşayan, vaat eden görüşleri daha bir hoşgörüyle dinliyor insan ve gönlü de o görüşe kayıyor.

Anayasa Mahkemesi'nin farklı bir süreç başlattığına ve bu sürecin yalnızca Ak Parti'yi değil CHP'yi de dönüştürmeden durmayacağına inanıyorum ben. Ak Parti'yi bir daha eski gücüne kavuşamaz hale getirmeyi amaçlıyor süreç; CHP'den de Putin'i Rusya'da tek adamlığa taşıyan politik gücün bir benzerini çıkarmayı hedefliyor. Sürece destek verenlerin istedikleri, Türkiye'de de Putin gibi bir liderin ipleri ele alması...

İşin komik tarafı şu: Michael Rubin, askerler tarafından konferans vermek üzere çağrıldığı İstanbul'dan Rupert Murdock'un Wall Street Journal (WSJ) gazetesine yazdığı yazıda Tayyip Erdoğan'ı Putin'e benzetiyor. Yazının başlığı bile yeterince açıklayıcı: "Türkiye'nin Putin'i gitmeyi hak ediyor"

Sebep olarak verdiği çarpıtılmış bilgileri aktarayım da gülün: "Önce genel sonra yerel seçimlerde kazandığı başarılarla kendine güveni artan AKP, oportünistçe benimsediği demokrasiyi rafa kaldırdı. Devlet memuriyetine alınacak kişilerin siyasi sadakatini temin etmek için mülakat usulü başlattı ve kendi adamlarını adalet mekanizmasına yerleştirebilmek için ülkedeki yargıçların yarısını emekliliğe zorladı. Muhaliflerinin mal varlığına haksız yere el koymasına mahkemeler karşı çıkınca, Erdoğan mahkeme kararlarını uygulamadı."

Acaba kendisini Amerika'dan çağıran, yol parasını, İstanbul'daki ikamet giderlerini karşılayan askerler önünde de anlatmış mıdır Michael Rubin bu fantastik öykülerini? Herhalde muhatapları "Ya, öyle mi?" demişlerdir ilk kez duydukları bu yaveler için...

Michael Rubin ve diğer Neo-Çılgınları besleyen bir Türk işadamı var. Bankasına haksız yere el konduğuna ve mahkemelerin de haklılığını tasdik ettiğine inanıyor. "Nasıl olur?" diye sorduklarında Rubin'in WSJ yazısına sızan gülünç bilgileri aktarıyor olmalı o işadamı. Oysa bankasına 2002 öncesinde el konulmuştu ve Türkiye'de mahkemelerin verdiği kararları başbakanın uygulattırmaması mümkün değil. Yargı Meclis'in yetkisini yok sayabiliyor da, el konulan bankayı mı sahibine iade edemiyor?

Bu işadamının tezviratları ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in ofisine kadar uzanıyor ve Washington'daki kanlı-kansız senaryoların ardında da onun parmağı var. Bugün geldiğimiz noktada geçmişte bankası olan bu işadamının muazzam katkısını asla unutmamak gerekiyor...

Dick Cheney ve Richard Perle gibileri otelinde ağırlayan, Michael Rubin'lerin bir dediğini ikiletmeyen bankasına el konmuş bankacı da çalışmalarını hızlandırmış görünüyor; ama yalnız o değil bu süreci zorlayan...

İstanbul Dükalığı'nı oluşturan şişman kedilerden en şişmanları bir kenarda tüylerini yalayıp son kareyi bekliyorlar. Sürece en büyük katkıyı verenin ise bir medya patronu olduğu apaçık meydanda... Gizli-saklı değil bu iş zaten.

Ülkede politika raydan çıkınca, yüzde 47 oyun sahibi bir iktidarı işbaşından götürme yolunda başarı kaydettiklerini görenlerin dengeleri bozulur diye endişeleniyorum... Bu sürece seçtiği manşetler ve yazdığı yazılarla en büyük desteği atanlardan pos sosyolog sözgelimi, geçenlerde başlığından "Allah büyük müdür?" diye soran bir yazıyla çıktı okurlarının karşısına.

Denge kaybolunca pop sosyolog falan dinlemez, insanda hezeyan hali başlar, Allah saklasın...

Demirel'in öğrettiği türden sarmaya gelenler, kurtulmak için güç sarf ederken, "Sonunda nasıl olsa ben kaybedeceksem, başıma geleceği önlemem asla mümkün değilse, direnmenin ne faydası var?" diye düşünmeye mi başlıyor acaba?

Bu süreç sonunda herkesi bozacak.


yenişafak



Bu yazı 1,167 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 17 Eylül 2012 Hem okudum, hem de yazdım
    • 4 Eylül 2012 CIA başkanı neden geldi?
    • 16 Temmuz 2012 Vicdanım buna da elvermiyor
    • 2 Temmuz 2012 Suriye nasıl bir ülke, Suriyeliler nasıl insanlar...
    • 21 Mayıs 2012 Bir geziden ilk notlar
    • 15 Mayıs 2012 ‘Yeni CHP’ nihayet sözcüsünü buldu
    • 16 Nisan 2012 Hangi patron, hangi yönetici, hangi yazar içeri alınır?
    • 23 Mart 2012 Ben demedim, o dedi
    • 13 Mart 2012 Köşemi bugün Cumhurbaşkanı Gül’e bırakıyorum
    • 9 Mart 2012 TR325 kodadlı becerikli uzman...
    • 20 Şubat 2012 ‘Operasyon’ diye ben buna derim
    • 30 Ocak 2012 Davos’ta Türkiye dersi
    • 27 Aralık 2011 Bu yılın Cumhurbaşkanlığı büyük ödülü...
    • 12 Aralık 2011 Ak Parti üzerine hesaplar
    • 9 Aralık 2011 Gül vetoya ne zaman karar verdi?
    • 14 Kasım 2011 Kriz çıkaranlar gidiyor, ama yerlerine gelenler de yabancımız değil
    • 24 Ekim 2011 Kaddafi’nin son demleri...
    • 3 Ekim 2011 Dr. Sallaso’nun kunduzunun izinde
    • 29 Ağustos 2011 Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
    • 26 Ağustos 2011 Bütün kepazeliklerin anasını açıklıyorum

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,478 µs