En Sıcak Konular

Leyla İpekçi


Leyla İpekçi
0 0 0000

Güneydoğulu dillerde yaşamak



On gündür Güneydoğu'dayım. İkişer, üçer gün kalıyorum geldiğim her şehirde. Köylerini kasabalarını dolaşıp ahaliyle konuşuyorum. Yolda olmak bir ana izlek olarak belli bir devamlılık oluşturduğu için, her şey birbirine bağlanıyor kaçınılmaz olarak. Birbirine yol açıyor, iç içe geçiyor veya ayrışıyor.
Diller, davranış ve tutumlar, yemek kültürleri, örtüler, poşular, konuşma ve tartışma biçimleri... Ankara'nın batısından bakarak yaptığımız her tanım, bizi kendi dünyamıza hapsediyor hep. Hayır. Ne keskin bir taassup çizgisi çizebiliriz ülke haritasının üzerinde. Ne de modernizmin portresini çıkarabiliriz 'ortalama laik' bir makul vatandaş tanımı üzerinden. Çoğul kimliklerin gündelik hayatın diline hangi tonlarda yansıdığını, kadın haklarının algılanış çeşitliliğini, din zannedilen gelenek ve törelerin ulusalcılığa veya milliyetçiliğe olan benzer tezahürlerini, namus cinayetlerini, ataerkil gururu veya anadilinde yaşama uğraşını 'içeriden' solumaksızın yapılan her analiz belli bir ideolojinin veya iktidar odağının söylemine hizmet etmeye mahkûm.

Hiçbir toplumsal değişim ve dönüşüm belli bir donuklaşma ve taşlaşmaya hapsedilemez. Dolayısıyla her an evrilmeye açıktır. Nasıl yukarıdan dayatılan mini etek projesiyle farklı kültürlere sahip topluluklar 'kendi olamadığını' bir süre sonra fark etmiş ve başka arayışlara girmiş ise: Bugünkü yaygın örtünme çeşitlerinin de geçmişteki gibi sabit bir şekilde ilelebet böyle kalacağını sanmak yanılgıdır. Örtünme biçimlerine kilitlenerek toplumsal değişimin parametrelerine vakıf olmak elbette imkânsız. Ama aynı şekilde bireyselleşme ve özgür bilinç oluşturma gerekliliğini her kesim için aynı tanımlarla yücelterek toplumun hakikat ile olan ilişkisinin şifrelerini çözemeyiz. Çözemiyoruz. Kocasına sabah busesi kondurmasını bekleyerek Güneydoğulu kadınların özgürleşmesine katkıda bulunmak imkânsız.

Kürtlerini, Rumlarını, Ermenilerini, Süryanilerini defalarca ve çeşitli vesilelerle göç ettirmiş, sindirmiş, bastırmış ve varolma hakikatlerini kendi dillerinde ifade etmelerinden bile her daim ürkmüş bir modernleşme projesi önce kendisiyle yüzleşmeli kuşkusuz: Tehciriyle, küle döndürdüğü köyleriyle, gasp ettiği sosyal haklarıyla, failini meçhul bıraktıklarıyla, kurutmak istemediği kanlarıyla, hesap sordurmadığı darbecileriyle, işkencecileriyle yüzleşmeli. Ama bu yüzleşme bir türlü gerçekleşemezken bile can damarlarından akmakta olan bir hayatın varlığını da görmezden gelmemeli.

Şeyh Sait ayaklanmasının iç yüzü okutulmuyor belki bize tarih kitaplarında. Kürtlerin kendilerini anadillerinde gerçekleştirmelerine ve bu yolla evrensel değerler havuzuna kendi hakikatleriyle katkıda bulunmalarına da izin verilmiyor. Süryanilerin ilahi ezberlemekten öte bir teolojik bilgiye gereksinim duymalarının doğal bir hak olduğu da teslim edilmiyor. Hakikati çoğaltmak ve birlikte kuşatabilmek gibi bir hedefi yok çünkü bize dayatılan modernizm projesinin. Kullandıkça anlamından koparılan tanımlarla kaskatı kesilmiş bir zihni aynı kelimelerle yıpratıyor durmaksızın.

Bunca haksızlıkla, adaletsizlikle, ezilmiş ve yok sayılmışlıkla birlikte, aynı anda ve halen: Kadim gelenekler, anadiller, kültürler modernizmin çeşitli evrelerinde farklı tepkimeler vererek 'kendi olma' serüvenlerini yaşamayı sürdürüyorlar. Arapça konuşan Süryaniler de kendi tarihlerini öğrenemiyorlar belki bugün. Ama kiliselerini ziyarete gelen ahaliye sabırla anlatıyorlar kendilerini. Yeni bir karşılaşma, yeni bir buluşma umuduyla.

Zorunlu göç, kentleşme ve tek tip modernleşme modeli kapsamında kendi yerellikleri içinde modernleşenlerin yaşama uğraşı, onları hayata tutunmaya heveslendiren varolma arzusu ve en önemlisi karşılaştıkları zulüme direnme gücü: Halen kuşatıyor bugünkü hakikat algısını. Sınır köyünde de, suyun ulaşamadığı boz bir mezrada da. İşte ancak buradaki 'kıpırtı'yı görerek oluşturabiliriz bir arada yaşama bilincini. Birbirimizden kız alıp vermemiz şart değil. Bireyselleşme serüvenimizi ille bu veriye gönderme yaparak açıklamaya çalışanlar ise tek tip çağdaşlaşma projesinin dilini çoğalttıklarını bir an önce görseler keşke.

zaman



Bu yazı 899 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 10 Haziran 2008 'Temel ilkelerin iktidarı'yla evrensel adalet mümkün mü?
    • 3 Haziran 2008 Barış Meclisi'nde, barışın ortak diliyle
    • 27 Mayıs 2008 Adaletin merkez ve çevresi
    • 20 Mayıs 2008 Güneydoğulu dillerde yaşamak
    • 13 Mayıs 2008 Orta Anadolu; Modern yerellikler, çoğul kimlikler
    • 6 Mayıs 2008 Asıl gayrimüslimler çekti bu ittihatçı zihniyetten!
    • 29 Nisan 2008 Adaleti hangi dil ile talep edebiliriz?
    • 22 Nisan 2008 Özgürlük ve barıştan korkanların 'Tam bağımsız Türkiye'si
    • 15 Nisan 2008 Hakikat, ideolojik birimlerle ölçülemez
    • 8 Nisan 2008 İktidardan indiriliş öyküleri: Hep aynı kelimelerle
    • 30 Mart 2008 Ateş ve bahçe
    • 25 Mart 2008 Taraf gazetesi nasıl 'İslamcı ve AKP yanlısı' oldu?
    • 11 Mart 2008 Zalimin diliyle hakkı savunmak
    • 4 Mart 2008 Üniversiteye tarikatlar girecek diye çeteler mi girsin?
    • 19 Şubat 2008 Başörtülüler 'herkes için özgürlük' isteyince...
    • 12 Şubat 2008 Korku tutsaklığından özgür düşünce çıkar mı?
    • 5 Şubat 2008 Ilımlı İslam, laiklik ve 'emperyalizm işbirlikçileri'
    • 31 Ocak 2008 Halkların 'kendi olma özgürlüğü'
    • 29 Ocak 2008 Türbandan korkanlar neden adaletsizlikten korkmuyor?
    • 27 Ocak 2008 Biricik olmak

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,833 µs