En Sıcak Konular

Nedret Ersanel



Nedret Ersanel
0 0 0000

Aman Tanrım!.. “O” da durduramıyor!



Vietnam Savaşı döneminde ABD, protesto eylemleri ve savaş karşıtı meşhur “peace” hareketiyle çalkalanıyordu.

Başkent Washington’daki tüm siyasi semboller ve resmi binaların önü, bu eylemlerin sabit adresine dönüşmüştü.

“Çiçek çocuklar” bu merkezlerin önünde yatıp kalkıyordu.

Başkan Nixon bir gece ilerleyen saatlerde, Amerika’nın efsanevi başkanlarından Abraham Lincoln’ün heykelenin bulunduğu (Lincoln Memorial-büyük koltukta oturan, beyaz mermerden o meşhur figür) binanın önünden geçerken arabayı durdurur.

Merdivenlerden heykelin önüne çıkarken, yerlerde uyuyan protestocu gençlerin, öğrencilerin üzerinden atlar.

Heykelin önüne gelir, iç ve dış politik krizlerin psikolojisinde yarattığı yaraları Lincoln’le paylaşırmış gibi, heykelin karşısında durmaya başlar.

Bu sırada gençler uyanır ve etrafını çevirir. Başkan’ı korumakla görevli gizli servis elemanları huzursuzlanır.

Gençlerin içinden bir kız Başkan’a öfkeyle; “Neden durdurmuyorsun bu savaşı, akan kanlar yetmedi mi? Bunu nasıl yapıyorsun, geceleri nasıl uyuyorsun, yıllardır kardeşlerimizin tabutları geliyor? Sen nasıl bir insansın?” diye çıkışır.

Ama bu sırada genç kız Başkan’la göz göze gelir, öylece, anlamlı sayılacak bir süre bakışırlar, garip bir sessizlik olur.

Kızın gözleri büyür… Başkan’ı en maskesiz halinde yakalamıştır.

“Aman tanrım” der kız. “Sen de durduramıyorsun!!. Değil mi? Senin kontrolünde değil artık. Durduramıyorsun…”

                                                  *   *   *

Bu olay gerçekten yaşandı mı bilmiyorum. Ama tarihi filmler çekerken genellikle yarı-belgesel üslup kullanan Oliver Stone’nun, Anthony Hopkins'li “Nixon” filminin bana göre en etkileyici sahnesiydi.

                                                 *   *   *

Türk siyasi güncelinin şu an yaşadığı krizin çıkış noktası, Başbakan’ın İspanya’da yaptığı “velev ki”li beyanat olduğu kabul edilirse, bu “stratejik hata”nın nasıl olup da yapıldığı merak konusu olmak “zorunda”.

Kabine başkanının, partisini kapatma noktasına kadar sürükleyecek bir yanlışa nasıl düştüğü tartış(ıl)malı.

Zira Başbakan’ın yakın politik geçmişi, “sehven” tuzağa düşmeyeceğinin tecrübelerini içeriyor.

Yani “başlangıç” muğlak. AKP içi kulisler, Başbakan’a bu hatayı yaptıranı uzun süre aradı. Doğru mu veya “buldular” mı bilmiyorum.

Çok aranması şartsa, belki partiden yakın zamanlı kopmalara bakmak gerek.. Zaten konu artık bu değil ve “don” lastiği gibi uzatılması gereksiz.

                                           *   *   *

Bir başka manidar ama üzerine büyüteç tutulmamış konu, Başbakan Erdoğan’ın Ergenekon davasına ilişkin söyledikleri.

Kapatılma davası ile Ergenekon arasında bir tür hesaplaşma bulunduğu yönündeki izlenim, anlaşılıyor ki Erdoğan’ı izahata mecbur bıraktı.

Çok kritik ve kelimeleri “özenle” seçilmiş bir beyanat olduğunu düşünüyorum..

Tayyip Erdoğan şöyle diyor; “Eğer ben o kadar, Ergenekon davasını/operasyonunu yönetecek, yönlendirecek kadar ‘muktedir’ olsaydım, partime açılmış kapatma davasını engellerdim.”

Gerçekten garip!

Sanki bir savunma değil de, daha ziyade bir “yardım isteği” gibi geldi bana. “Muktedir” ve “iktidar” kelimeleri aynı kökten geliyor olsa gerek!

Ben mi yanlış hissettim acaba?

Başbakan, ne Ergenekon ne de kapatılma davasında kontrolü bulunmadığını söylüyor ama, aynı zamanda “daha büyük bir portre”nin fırçasının da artık elinde bulunmadığını imâ ediyor gibi.

Dediğim gibi garip ama aynı zamanda rahatsız edici.

                                                   *   *   *

Terör nedeniyle son 25 yıldır, akademisyenler, gazeteciler, resmi görevliler ve siyasiler, ülkenin bölünme tehtidiyle yüzyüze olduğunu, olabileceğini defalarca dillendirildi.

Ama sanırım ilk tez “tarih” vererek Türkiye’nin parçalanacağı söylendi kısa süre önce. Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Deniz Ülke Arıboğan’ın sözlerini okumuş olmalısınız.

“Eger sistem böyle giderse, devlet kendi içinde çatışmaya giderse, iki yıl sürmez Türkiye’nin bölünmesi muhtemeldir. Kürt devletinin ortaya çıkması da muhtemeldir. Herkes bu tehlikeyi görmeli.”

Prof. Mahir Kaynak da aynı noktada.. “ABD bölünmüş bir Irak içinde buraya (Irak’ın kuzeyi) ‘Kürdistan’ diyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Bizim bakmamız gereken artık Türkiye’nin bölünmemesidir.”

Bir başka ve “keskin görüşlü” Profesör Yalçın Küçük ise son birkaç aydaki “tüm” gelişmeleri benzer çizgide cem ediyor; “Gerçekleşen bütün olaylar Türkiye’nin Barzani’yi muhatap kabul etmesi için. ABD için önemli olan Yahudi bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Sonrasında Diyarbakır’ı yavaş yavaş bizden alacaklar.”

Bu söylemleri, en azından içerik açıdan yeni duyuyor değilsiniz, yeni olan, Türkiye’nin şu an yaşadığı iç krize gönderme yapmaları!

                                                     *   *   *

Belki Ergenekon operasyonu ile gözaltına alınanların “ortak noktaları”na bakmak ipucu verebilir.

Nedir bu insanların “temel” ortak noktası?

Evet hepsi AKP politikalarından hoşnut olmayan kişilikler.  Ama bu ortak noktayı “daha” belirgin hale getiren, kapatma davası ile Ergenekon arasında bir cepheleşme, rövanş olduğu havasının verilmesi!

Oysa hepsinin çok daha aşikâr bir başka ortak noktası bulunuyor.. Tamamı “ulusalcılığın” çeşitli renklerinden geliyorlar.

Beğenirsiniz beğenmezsiniz, onaylarsınız onaylamazsınız, fakat “kendi beyanları”na göre bu kişilerin hepsi “anti-emperyalisttir”, “anti-Amerikancıdır”, “anti-AB’cidir”, “anti-İsrailcidir”!

Asal ve başat özellikleri budur.

İçlerinde ideolojilerini kanunlara aykırı biçimde ifade etmeye girişmişler bulunabilir. Onun hesabına Yargı görecek.

Ama ortak noktaları bu.

                                                 *   *   *

Şu akil mi?.. İlhan Selçuk ile Veli Küçük nasıl bir araya geldi?

Susurluk veya Ergenekon dosyaları, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması üzerinden İlhan Selçuk’la rabıtalanabilir mi?

Birisi fena şaka yapıyor!

                                               *   *   *

O halde sormak borçtur…

Türkiye’deki “her türlü erki” pasifize etmenin amacı, “AKP’nin kapatılması arzusu”mudur, yoksa akla gelmeyen, daha doğrusu yeni yeni gelen bir “başka konuda” Ankara’ya diz çöktürtmek midir?

                                              *   *   *

Yazı burada bitebilirdi. Ama bitmez!

Şimdiye değin “bağları” iyi kurulmuş bir senaryo okudunuz.

Doğrudur, değildir zaman gösterir.

Fakat artık “hiçbir şeyin” olduğu gibi görünmediği bir dünyada yaşıyoruz.

Acaba bu senaryonun parçaları, birleştirilsin diye AKP cephesi ve taraftarları tarafından, ilgiyi başka bir yöne çekmek, “Türkiye üzerinde büyük ve tehlikeli bir oyun oynandığı dönemde iktidarın üzerine gelinmemeli” fikri uyandırmak için pompalanıyor olabilir mi?

E, onu da zaman gösterecek...



Bu yazı 5,115 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 13 Mayıs 2014 Ruslar UFO’larla bizim gibi it dalaşı yapabilir mi?
    • 6 Mayıs 2014 Berlin, Obama’nın (en iyi) arkadaşı değil
    • 29 Nisan 2014 'Manidar Zamanlama'ları Ayarlama Enstitüsü
    • 22 Nisan 2014 Albino çocuk ve beyaz kurdeleli uzaylılar inlere girebilir mi?
    • 15 Nisan 2014 'ABD'den Türkiye çıkışı' yazılır, 'ABD'den sakın çıkma' okunur!
    • 8 Nisan 2014 İsrail yanımıza, Rusya kolumuza, ABD nereye?
    • 31 Mart 2014 Erdoğan'ın yolu 'oralarda' anlaşıldı mı?
    • 25 Mart 2014 Twitter'ı kapatan Facebook'u niye kapatmadı?
    • 17 Mart 2014 Tokalaştığınız el işe yaramaz, diğer el önemli!
    • 10 Mart 2014 Büyük resme çıplak gözle bakılmaz
    • 4 Mart 2014 Dünyanın söküldüğü yer
    • 25 Şubat 2014 Aurens'in raksını Hüseyin alkışlıyor...
    • 11 Şubat 2014 Uçak gemisinden korkabilirsiniz ama büyüğü var
    • 4 Şubat 2014 Angel(a)’nın kanatları ve ışığın askerleri!
    • 28 Ocak 2014 MİT’i kelepçelemekten daha 'sembolik delil' ne olabilir...
    • 21 Ocak 2014 Akdeniz’de Çin-Rus tatbikatı ‘devlet TIR’larını rahatlatır mı?
    • 13 Ocak 2014 Rusya, İran yüzünden Londra'ya elinin tersiyle...
    • 7 Ocak 2014 Enerjiniz olmadan enerjiyi mi kontrol edeceksiniz?
    • 31 Aralık 2013 2014: Bize ne olacaksa, tüm bölgeye o olacak!
    • 24 Aralık 2013 Türkiye'nin canını o yüzden yakıyorlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,853 µs