Avrupalılar hele Amerikalılar bayılır Noel öykülerine…
Hollywood bu yüzden her sene, seri halde, “acıklı” ve “mistik kıssalı” bir ton filmi vizyona sokar…
Bir yıl boyuca para biriktirip yılbaşında çılgınca harcama geleneği yüzünden, yılın bu döneminde yeni yeni ürünler ortaya çıkar.
Ama çam ağacı, ağacın dallarını süsledikleri ve bir kısmını da kapılarına çelenk biçiminde astıkları kızıl elma dalları ile noel baba kıyafetleri değişmez.
Çok ilgi çeken işlerden biri de, gazetelerin yine yılbaşı için, özel yazarlara özel siparişle hazırlattığı “Chirstmas” öyküleridir.
Kısa kitapları ve öykü derlemelerini hiç saymıyorum…
Tabii bu öyküler hızla tüketildiğinden ve konu mahiyati itibariyle biraz kısır olduğundan, her sene parlak bir öykü veya senaryo bulmak zordur.
İyi öykülerin bol itibar ve para kazanmasının ardında bu sıkışmışlık var.
İşte ben bu nedenle, kadim “müttefik” ve dostumuz Amerika’ya, bugüne kadar hiç dinlemedikleri “noel, noel baba, yılbaşı” öyküsü anlatacağım…
Bakalım beğenecekler mi?
“Eskiden Türkler’de mukaddes ağaç sayılırdı. Onu eve alırlardı. Onun şerefine, daha 3-4 bin yıl önce insanların putlara tapındıkları zamanlarda, ‘bayramlar’ düzenlerlerdi.
Bayram ilkin, dünyanın merkezinde ruhların dinlendikleri yerde yaşayan Yer-su’ya adanırdı. Yer-su’nun yanında ‘gür beyaz sakallı bir ihtiyar’ olan Ülgen bulunurdu. İnsanlar, onu daima, zengin ‘kırmızı kaftan’ içinde görürdüler.
‘Ağaç bayramı kışın en soğuk zamanında, karakışta, 25 Aralık’ta yapılırdı. O zaman gün geceye galip gelirdi ve güneş, toprak üzerinde biraz daha uzun süre kalırdı.
İnsanlar dua ederler, güneşin dönüşü için teşekkür ederlerdi. Duaların işitilmesi için Ülgen’in sevgili ağacı olan ‘çamı’ yazdan sakladıkları ‘Kızılelmalar’la süslerlerdi.
Bütün gece, güneşin karanlığa galibiyeti hadisesi dolayısıyla eğlenirlerdi. Dallarına kızılelma döşeli çam ağacının etrafında sabaha kadar oyun oynarlardı.
Herkes en mahrem dileğinin bu esrarengiz gecede, değişmeden gerçekleşeceğine inanırdı. Aradan yüzyıllar geçti ama bu eski bayram hiç unutulmadı. ‘Yıl dönümü, çam ağacı beyaz sakallı ihtiyar, kırmızı kıyafeti ve bayramdaki rolü aynen kaldı.”
Bir tek, bu bayramın neden ve nasıl kutlandığını onu yaratanlar unuttu.
Onlar da “unutmayanlar” gibi kutlamaya başladı!
Bizim dileğimiz de şu olsun...
2007 yorucu bir yıldı.
Umarım ülkemiz çok daha huzurlu bir sene yaşar.
'Seneye' görüşmek üzere...
Not: Bu öykü, yazar Necati Gültepe’nin “Kızılelma’nın İzinde” isimli çalışmasından alınmıştır. Yazara göre arkeologlar bu tezi “mükemmelen” ispatlamışlar.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle