En Sıcak Konular

İbrahim Karagül


İbrahim Karagül
0 0 0000

Yeni YÖK: Başörtüsü yasağının sonu geldi



“YÖK ile özgürlük” arasında o kadar uzun mesafe var ki, ne kadar zorlarsanız zorlayın, ikisini aynı cümlede kullanmanız neredeyse imkansız. Buna karşı, YÖK ve iktidar çatışması, YÖK ve rejim kavgası, YÖK ve ideolojik saflaşma, YÖK ve yasaklar, YÖK ve daha bir çok olumsuzluk her zaman birbirini besledi, birbirini tamamladı.

Toplumun her kesimindeki ortak kanaat bu. Kurum, Türkiye'de “devlet iktidarı” üzerinden toplumun bir kesimine yönelik keskin hesaplaşma arzusunun adreslerinden biri oldu. Dahası, toplumun hemen bütün kesimlerini potansiyel tehdit olarak algılama paranoyasını besleyen aracı kurumlardan biri haline getirildi.

Kurumun siyasi/ideolojik yapısının ötesinde, asli görevleri konusundaki zaafları, başarısızlıkları ayrı bir tartışma konusu. “Üniversite ve bilim” eksenli sorgulama için, Türkiye içindeki şikayetlere/tartışmalara ve uluslararası istatistiklere bakmak yeterli.

Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurumlarından birinin böylesine bir “cephe” haline getirilmesi, özgür düşünce ve eğitim/bilim dışında bütün alanlarda negatif bir görüntü vermesi, Türkiye'nin önünü açması gerekirken bir çeşit siyasal kadro harekatı için istismar edilmesi gerçekten talihsiz bir durum.

Yıllardır televizyon ekranlarında YÖK adına konuşanların hırçınlığını, öfkesini izledik. Kurumu bir “kale” gibi görüp, nasıl meydan muharebesine giriştiklerini, bunu yaparken de demokrasi ve özgürlük kavramlarını nasıl unuttuklarını, hesaplaşma mantığı içinde hareket ettiklerini, “tehdit” olarak algıladıklarına karşı tahammülsüzlüklerini seyrettik.

Devlet, rejim, iktidar kavramlarının arkasına sığınarak askeri müdahale çağrıları yapılabilmesi, laiklik mücadelesi adı altında sokakların bölünmesine zemin hazırlanması, toplumsal ayrışmanın daha da tahrik edilmesi ne yazık ki bir çok çevrenin dar çıkarlarını besler hale geldi.

Bu yönüyle rejim ve laiklik, siyasi ve ekonomik iktidarı elde tutmanın tek yolu olarak görüldü. Buna da “devlet iktidarının korunması” denildi. Korkular beslendi, başörtüsü gibi sloganlar üzerinden bir çatışma dili üretildi. Yıllardır bu kavganın Türkiye'nin enerjisini nasıl tükettiğini hep birlikte izliyoruz.

Mesele sadece başörtüsü yasağı değil! YÖK, bugüne kadarki çizgisiyle yasakların, tahammülsüzlüklerin, özgür düşünce yerine güvenlik kaygılarının zemin bulduğu bir kurum haline getirildi. Kurum, dar elitist bir çevrenin, ideolojik farklılık üzerinden ekonomik ve siyasi iktidarını güvenceye aldığı bir yapı olarak algılandı.

O zaman, Türkiye'deki normalleşme, özgürleşme sürecinin en önemli adımlarından biri bu kurumun ıslah edilmesiyle, asli görevine yönlendirilmesiyle mümkün olacaktır.

Mesele “cephe” veya “fetih” söyleminin ötesine geçip, son yıllarda bir çok alanda yapılabildiği gibi, YÖK ve eğitim alanında da “normalleşme”yi sağlamak olmalı. Kurumun ıslahı ancak bu yolla gerçekleşebilir ve bu Türkiye için çok acil bir ihtiyaçtır.

Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın ilk açıklamasındaki cümleler aslında yapılması gerekenin ne olduğunu ortaya koyuyor: “İki vizyonum var. Bunlardan bir tanesi bütün yasakların üniversitelerden kalkması. İkincisi de üniversitelerin asli görevi olan bilimselliğe daha fazla önem vermeleri.”

YÖK gibi bir kurum için özgürlük ve bilim dışında başka ne hedefler olabilir! Yapılacak olanlar belli. Ama sorun başka. Sorun, yapılmaması gerekenlerden nasıl uzak kalınacağıdır? Cephe alışkanlığından, ideolojik kadrolaşmaktan, rejim/laiklik kavgası altında yürütülen iktidar mücadelesinden….

Başörtüsü ve bütün yasakların sona ermesi, özgür düşünce ortamının hakim olması, kurumun asli görevine yoğunlaşması bir çok sorunu kendiliğinden çözecektir. Bir zihniyet devrimi gerekiyor. YÖK'ün iktidar kavgasının aracısı olmaktan çıkarılması gerekiyor. O zaman, yasakların siyasi ve hukuki kılıflarının ne kadar gerçekdışı olduğu ortaya çıkacaktır.

O zaman başörtüsü gibi bir “cepheleşme aracı”nın ne kadar kolay çözümü olduğu ve yıllardır paranoya haline getirilen “tehdit” balonunun ne kadar boş olduğu görülecektir. O zaman meselenin başörtüsü olmadığı görülecektir. Asıl kavganın birilerinin iktidar/çıkar kavgası olduğu da bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır…

yenişafak



Bu yazı 870 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 20 Nisan 2012 Türk-Kürt-Sünni..
    • 30 Mart 2012 Suriye satrancı, İsrail'e askeri üs
    • 16 Şubat 2012 En tehlikeli ihtimal: Ya savaş tersine dönerse!
    • 10 Şubat 2012 Hesaplaşma: Kim kimi tasfiye edecek?
    • 2 Aralık 2011 Bitti Esad, gerçekten bitti..
    • 18 Kasım 2011 Artık, Suriye ile savaş halindeyiz!
    • 9 Eylül 2011 Evet, Tahrir'de konuş! Tarihi değiştir! De ki...
    • 18 Ağustos 2011 İran-Suriye ve PKK: O 'kart' yine masada..
    • 10 Ağustos 2011 Altı saat ne konuştular?
    • 27 Temmuz 2011 Ölüm koalisyonu Haçlı savaşçıları..
    • 22 Temmuz 2011 Avrupa Birliği parçalanıyor..
    • 29 Nisan 2011 Cuma, öfke, kan...
    • 10 Şubat 2011 Barış beklerken savaş gelmesin!
    • 31 Aralık 2010 Bir casusa bu kadar para veriliyor mu!
    • 29 Aralık 2010 İki not ve bir kirli ittifak!
    • 24 Eylül 2010 İsrail-PKK bağlantısı bu işi bozabilir mi?
    • 3 Şubat 2010 Bu toplantı hiç de hayra alamet değil!
    • 17 Aralık 2009 İran-Suudi savaşına doğru mu gidiyoruz?
    • 8 Aralık 2009 Reşadiye'den kim ne mesaj veriyor?
    • 28 Ekim 2009 Birileri tarih yapıyor, bunu kimler yazacak?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,943 µs