Türk siyaseti, aydını ve basın tayfası DTP konusunda ikiye ayrılmış durumda…
Esasen duyguları “aynı” ama çözüm önerileri farklı!
Herkes-genel olarak-DTP’nin tavırlarından sıkıntılı.
22 Temmuz sonrası DTP’nin Meclis’e girmesini “şans” sayıp, sevinenler bile, şu sıralar hayal kırıklıklarını yazıp, günah çıkarıyor.
DTP’nin yarattığı “sancı”yı tedavi yöntemi olarak bir kesim, tıpkı 1994’te olduğu gibi dokunulmazlıklarının kaldırılması ve doğal sonuç olarak yargı yolunun açılması ile Meclis’ten tasfiyesini öneriyor.
MHP’nin bu hafta içinde başlattığı girişim buna örnektir.
Kabul etmek lazım ki, kamuoyunun dikkate değer bir kesimi de bu “çözüm” ile aynı vektörde.
Bu fikrin en kuvvetli argümanı, DTP’nin terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı olduğu yolundaki şüphelerin artık elle tututular hale geldiği...
PKK ile bağlantılı bir partinin TBMM’de bulunmasının kabul edilemezliği.
DTP’li vekillere yönelik medyada çıkan haberlerin de bu cepheye hayli mühimmat sağladığı kabul edilmeli.
DTP’nin bu yolla tasfiyesine karşı çıkanlar ise, meseleyi-bence de doğru-22 Temmuz sonuçlarına bağlıyorlar.
DTP ve PKK’nın bu seçim sonuçlarından sonra bölgede iyice taban kaybetmeye başladığı, halkın her ikisine de artık prim vermediği ve halihazırdaki politikaların uygulanmaya devam etmesi halinde önümüzdeki mahalli seçimlerde tablonun daha da belirginleşeceği fikri hakim.
Dolayısı ile DTP’nin “huzursuzluk” çıkaran tavırlarını, bu gelişmenin engellemesine yönelik “taktik” olarak okuyorlar.
Onların en güçlü argümanı ise, DTP içi dinamiklerin devingenliği. Nispeten ılımlı sayılan Ahmet Türk’ün yerine onlarca yıl hapiste yatmış birinin getirilmesi iyi bir örnek.
Böylece DTP yönetimi zaten TBMM dışına taşınmış oluyor.
Ancak bu cephedekiler bile, PKK ile DTP arasındaki bağı inkar etmiyor. Ama bu bağın kendi tezlerini kuvvetlendirdiği zikrindeler.
Zira, DTP’nin ılımlı ve uzlaşıya açık bir politika izlemesi halinde örgütün ağır bir darbe alacağı, zemin ve destek yitireceği, bu yüzden DTP’yi “sertliğe” zorladığını analiz ediyorlar.
Nihayet, “DTP’yi ellemeyin, sabır gösterin, bu taktiktir, oyuna gelmeyin” diyorlar.
Her iki kuram kendi içinde yüksek doğrulara sahip.
Dahası, sonuçta ikisinden birinin başat hale geleceği anlaşılıyor.
Ama üçüncü bir yol daha var!
Her iki yol da “Türkiye iç siyasetinin” dinamiklerinden besleniyor. Oysa bu iş başından beri sadece “iç” tezahürlerle okunamaz.
Ya durum şöyleyse… PKK artık hayatının sonuna geldiyse?
“Şu veya bu nedenle” PKK’ya bazılarınca duyulan ihtiyaç sona erdiyse?
Diyelim PKK önümüzdeki “10 ay içinde” Kuzey Irak’tan silindi!
Bunun iç yansımaları ne olur?
Bir… Terör durur. 2) DTP “kalsa da gitse de marjinal ve yumaşak” bir partiye dönüşür. 3) Güneydoğu Anadolu bölgesine kim daha iyi hizmet ederse o kazanır. 4) Yepyeni bir süreç başlar.
Şimdi gözlerinizi kısarak, “bunlar temenni mi yoksa bir şey mi biliyorsun” dediğinizi duyar gibiyim…
Cevabım şu…
Ortadoğu’da “böyle olacak” demek eşeklik sayılır.
Ama...
Gelecek 12 ay içinde İran'a yönelik sert bir ABD saldırısının muhkem işaretleri alınıyor. Tam bu sırada New York Times, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta nereye kadar ilerleyeceğinin haritasını yayınlıyor, İsrail, Suudi Arabistan, Suriye ve Kuzey Irak'takiler Ankara'ya yanaşıyor.
Terörist PKK'ya yönelik "anlamlı" bir şey olacağının emare ve beklentisi zirve yapıyor. Oval Ofis'te, Başbakan Erdoğan ile Bush arasındaki 55 dakikalık başbaşa görüşmenin sırrı korunuyor.
Peres, Ankara'da İran konuşuyor! (Bugünkü Akşam'da detaylarını okuyabilirsiniz.) İran dışişleri Bakanı (dün) "yeni savaş olmayacak" (!) diyor.
ABD'yi ve İngiltere'yi yerinden oynatan, Türkiye ile İran arasındaki doğalgaz anlaşması (9 Kasım'da imzalanacaktı.) sessizleşiyor.
İngilizler, en kritik detayların bile verildiği onlarca sayfalık akademik "İran-ABD" savaş analizleri yayınlıyor. (Considering a war with Iran: A discussion paper on WMD in the Middle East, Dr Dan Plesch and Martin Butcher, September 2007, SOAN, University of London.)
Ve sair...
Bu "seri" ipuçlarını sayısız çoğaltmak çok mümkün.
Sonuçta şunu söylemek mümkün.
Batı, İran'a vuracaksa Türkiye'yi "ikna" etmek zorunda!
İşte bildiğim bu.
Yani “dışarıyı” iyi okumak gerekiyor.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle