On gün önce bu köşede, Türkiye henüz Malezya tartışmasıyla kavrulmaya başlamadan önce, ‘kendinizi koruyun, Malezya kasırgası geliyor’ demiştik. Yanılmadık… Türkiye on gün bıkmadan usanmadan Malezya’yı tartıştı.
Elbette bu sığ ve geçici bir tartışmaydı. Tam da beklediğimiz gibi… Amaç sağlıklı bir sorgulamadan ziyade ‘köşeye sıkıştırmak’tı.
Sonuç ne oldu? Hiç!
Toplum olarak Malezya ile ilgili bir şey öğrenebildik mi? Hayır!
Haksızlık etmeyeceğim… Kuala Lumpur, oruç polisi, %60’lık Malay kitle ve ülkenin gece hayatından enstantaneler zihnimize kazındı. Ama bu Malezya demek değil, öyle mi?
Lafı toparlayalım…
On gün önce bu köşede ‘ufuktaki kasırgayı’ biz haber vermiştik… On gün sonra bugün kasırganın geçtiğini yine biz haber verelim:
Bugün itibarıyla ‘Türkiye Malezya olacak mı’ tartışması sona ermiştir.
Bundan sonra elbette gazetelerde konuyla ilgili haberler çıkacak, yerli yersiz tartışmalar ‘azalarak’ sürecektir. Ancak tartışmayı sürdürenler savaşı sona erdiren anlaşmayı görmeyenler olacaktır. Anlaşma imzalanmıştır. Asıl tartışma sona ermiştir.
Tartışmanın nasıl sona erdiğini dün yazdım. Şimdi eksik kalan kısımları toparlayalım.
1. Malezya tartışması Anayasa çalışmaları ile ilgiliydi. Anayasa çalışmalarını ‘kendi başına’ yapan hükümete bir uyarıydı. Anayasa’nın belli noktalarından uzak durması için… Aslında AK Parti’nin Anayasa’yı hazırlamasına baştan sona karşı çıkılıyordu, ama alış-veriş süreci işte. Herkes uzlaşma noktasına geliyor. Hükümet anlaşma çerçevesinde bazı hassas noktalara dokunmayacağı güvencesini verdi. Hatta hassas noktaların “içindeki cümle hatalarına, mantık hatalarına bile dokumuyoruz” dedi. Basın da normalleşiyor bu sözler üzerine. Ertuğrul Özkök ““Bu sözler, yapıcı bir tartışmanın başlaması konusunda umut verici” diye yazıyor. Yani her iki taraf da orta yolu buluyor.
2. Malezya tartışmasını başlatan, yürüten ve yayan Hürriyet gazetesiydi… Şerif Mardin ile röportaj yapan, Beyza Bilgin’in sözlerini manşete taşıyan da oydu… Aynı gün Doğan grubuna ait ne Radikal ne de Milliyet gazetesinin anasayfalarında tek kelime “türban” kelimesi geçmiyordu. Bu Özkök’ün savaşıydı… Çünkü;
a. 22 Temmuz sonrasında, yüzde 47 oy alan AK parti’ye, arkasında halk desteği olmayan basının kamuoyu yaratıp, hükümet üzerinde hala bir güç oluşturabileceği gösterilmeliydi. Ertuğrul Özkök ve Hürriyet camiası yabana atılamazdı. Kamuoyu oluşturuldu da… Gündem belirlendi. Bu “hala ayakta olduklarına” yönelik önemli bir mesajdı.
b. 22 Temmuz sonrasında 2. Cumhuriyetçiler de bir mesajı hak ediyordu. Seçim sonrasında ‘Bolşevik tarzı zafer sarhoşluğu'na kapılmışlardı. Ertuğrul Özkök gazetesi aracılığıyla hala önemli ve belirleyici bir faktör olduklarını “zafer sarhoşluğuna kapılanlar”a göstermek istiyordu. Ayrıca Malezya haberlerinde de sık sık vurgulandığı gibi aynı liberal kesime kendilerinin de tehdit altında olduğu hatırlatılmalıydı. Şöyle dendi mesela: Liberaller Malezya’da süreci desteklediler ancak on yıl içinde ülkenin şeriatçı bir yapıya bürüneceğini kestirememişlerdi ve bundan zarar gördüler.c. Koltuğu sallandığı söyleyen, yerine Zafer Mutlu’nun geçeceği açıkça konuşulan Ertuğrul Özkök nasıl bir güce sahip olduğunu göstermek zorundaydı. O Türkiye’nin gündemini belirleyebilirdi. Koltuğu üzerinde hesap yapanlara mesaj vermek için Anayasa çalışmaları kaçırılmaması gereken bir fırsat sunuyordu. Özkök bu fırsatı kaçıramazdı ve “gündem belirleyen, Türkiye’yi sarsan adam” olduğunu cümle aleme kanıtlamalıydı. Kanıtladı da… Kuyuya attığı taş uzun süre çıkarılamadı.
3. Malezya tartışması hükümetle varılan zımni bir mutabakatla sona erdi. Çünkü;
a. Her iki taraf da bu tartışmadan zarar görmeye başladı. Hükümet tartışmanın dallanıp budaklandığını, tartışmayı yönetemediğini, anayasa tartışmalarının kontrolden çıkmak üzere olduğunu gördü. Bu yüzden Özkök ile temas kurdu ve “onore” etti.
b. Hürriyet ise tartışmaya katılanların çoğalması ile tezinin çürümekte olduğunun farkına vardı. “Türkiye Malezya olur mu” sorusuna makul ve serinkanlı “olmaz” yanıtları geldi. İmajı sarsıldı… Rüzgar terse dönebilirdi. “Saçma” bir tartışmayı başlatan ve yürüten olmak istemedi. Bu yüzden durulması gereken yerde durdu. Şimdi Malezya üzerinden yürüttüğü anayasa tartışmasını makul zemine çekmeye hazırlanıyor.
4. Fatih Altaylı geçtiğimiz günlerde “Doğan grubu istediğini aldı, Malezya tartışması bitecek” demişti. Ancak Malezya tartışması o sırada zirve noktasına çıkıyordu ve Altaylı’nın iddia ettiği gibi Hilton arazisi ile ilgili değil. Zaten Altaylı, Doğan grubunun istediğini aldığı şeklindeki iddiasında yanıldı. Büyükşehir Hilton arazisinin SİT alanı olduğuna karar verdi. Üstelik “ekonomik” gerekçelerle böylesi bir tartışma açmanın bana pek de tatmin edici gelmediğini söylemeliyim. Ekonomik nedenler bu tartışmanın alt parametresi olabilir, gerçek nedeni değil!
5. Bu arada fark ettiniz mi? Tartışmalar başlarken Başbakan Erdoğan yurt dışına çıkıyordu. Başbakan hala ABD’de!
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle