En Sıcak Konular

Aslı Aydıntaşbaş


Aslı Aydıntaşbaş
0 0 0000

Bilmeyenler ülkesi



Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından biri, bilgi üretim ve işlem mekanizmasının işlememesi.

Beylik bir laf etmiyorum. Dünyada ordusu ve askeri gücü iddialı, insanları çalışkan bir millet olarak biliniyoruz. Ancak

dünya medeniyetine bilim, resim, edebiyat, felsefe, matematik ya da genel anlamda akademik olarak katkımız, yok denecek kadar az. (Cumhuriyet'in 83'üncü, Osmanlı'nın kuruluşunun 707'nci yılında Orhan Pamuk diye bir adamın aldığı Nobel'i saymazsanız). Çoğu üniversitemiz, dünya sıralamalarında dökülüyor. Akademik çalışma deseniz, uluslararası çapta kabul görebilecek eserler, yurtdışında okuyan ve çalışan Türklerden geliyor.

Türkiye geleneksel olarak gelişmiş ülkeler arasında kişi başına bilgi üretimi en düşük ve ARGE'ye en az pay ayıran ülke. İran ve Pakistan'ın gerisindeyiz bu alanda. AK Parti döneminde bu pay AB normlarına çekilmiş olsa da (bütçede % 2), kimse alınmasın, yılların verdiği tahribatla cahil, komplocu ve pozitif düşünceye uzak bir akademik yapımız var.

YÖK sistemi, asıl başörtüsü değil akademik standartlar nedeniyle problemli.

Genel anlamda eğitim sistemimiz, yakın zamana kadar yalnız ezber üzerine kurulu olduğu için ne okuyan ne düşünen bir nesil var karşımızda. Geceleri geç saate kadar açık kalan ve okumayı insanlara cazip kılmak için bin bir türlü yan ürün satan kitapçılardan birine girin, içerde ne kadar az insan olduğuna hayret edersiniz.

Okumama ve düşünmemenin yanında temelde bilgi üretimi ve bilginin işlenmesi sürecinde çarpıklıklar var. Dünyanın hiçbir yerinde (tamam Irak, Afrika ve birçok Ortadoğu ülkesini saymayalım) "bilgi" diye satılan şey Türkiye'deki kadar az süzgeçten geçip "lop" diye kabul görmüyordur herhalde.

Abartıyor değilim. Enformasyon toplanması ve eleştirel bir süzgeçten geçirilip işlenmesi konusunda durumumuz vahim. Akademisyenlerimiz gazete haberleriyle tez yazıyor. Bürokratlarımız, rakı (ya da yeni dönemde nargile diyelim) sohbetlerine göre iş üretiyor. Gazetecilerimiz, masa başı dedikodulara göre yazı yazıyor; hiçbir süzgeçten geçirmeden internette okuduğu zırva ve dedikoduları temel bilgi kabul ediyor. (Gazeteciliğin "üç kaynaktan doğrulat" ilkesini uygulayan kaldı mı acaba?) Şarkıcılar, türkücüler, ressamlar, müzisyenler ve hatta işadamları, düşük I.Q'lu insanlar için tasarlanan magazin haberlerinden besleniyor. Ordumuz, komplo teorileriyle çalkalanıyor (Yakın zaman önce üst düzey bir komutan bana harp okullarındaki ders kitapları arasında komplo teorileri üzerine üretilen zırvaları temizletmek istediğini anlattı). Hatta istihbarat alanında bile internet dedikoduları, ya da muhbirlerin masa başında duyduğu masallar, Türkiye'nin en kritik güvenlik arşivlerine kolayca giriveriyor. (Bir istihbaratçı bana "Maalesef internette okunan şeyi duyum olarak kabul etmek biz de çok var" diye itiraf etti.) Hükümette, siyasette, bürokraside dedikodu ve yarıbilgi, prim yapıyor.

Bu bilginin kaynağı nedir? Arşiv tabanı var mı? Bu alanda nasıl uzmanlaşırız? Doğruyla yanlış, yalanla gerçek arasında nasıl bir süzgeç işler? Duyulan, anlatılan, öğrenilen, okunan şeyin zırva olup olmadığını nasıl test etmek lazım? Bu sorularla ilgilenen gazeteci, akademisyen, siyasetçi kalmadı. Bu bilgi körlüğü ve bilgi kirliliği, Türkiye'nin son yıllarda iç ve dış politikada zaman zaman hata yapmasına bile neden oldu.

Bu yüzden 60'ıncı hükümetin "bilgi ve teknolojiden" sorumlu özel bir bakanlık (ismin bu olması bekleniyor) kurmasını candan destekliyorum. Bilgi demek özgürlük demek, refah demek, huzur demek. Türkiye yıllarca kendini karanlığa gömdü. Aydınlık nesiller için her şeyden önce "bilgi" gerek...

sabah



Bu yazı 1,098 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 12 Ağustos 2012 ‘Esad sonrası’ için adımlar
    • 19 Ekim 2011 Hamas’lıları neden aldık?
    • 3 Ekim 2011 Alman vakıfları Türkiye’yi bölecek mi?
    • 1 Kasım 2010 Öcalan Kandil’den ne istiyor?
    • 28 Ekim 2010 Önder Bey, apartman yöneticiliği mi bu?
    • 16 Ağustos 2010 PKK’da neler oluyor?
    • 17 Mayıs 2010 CHP, CHP’ye karşı
    • 26 Ağustos 2007 Bilmeyenler ülkesi
    • 28 Haziran 2007 Büyükanıt ne demedi?
    • 24 Haziran 2007 Amerika'yı bile böldük
    • 30 Mayıs 2007 F16 olayı ve komplolar
    • 17 Mayıs 2007 AK Parti'ye yapılan teklif
    • 15 Mayıs 2007 Washington "AK Parti kazanır" diyor
    • 17 Aralık 2006 Baykal neden Lübnan'da?
    • 12 Aralık 2006 Bir siyasi krizin anatomisi
    • 28 Kasım 2006 Washington gerçekten darbe mi istiyor?
    • 14 Kasım 2006 Kongreden, gelecek için ipuçları
    • 1 Ekim 2006 Herkesin sorusu: Neler oluyor?
    • 19 Temmuz 2006 Washington'la PKK dansı
    • 24 Mayıs 2006 Washington'dan görünen manzara

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,451 µs