En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

''Geri dönülmez demokratik yolculuk''...



Artık dikkatleri “yeni Cumhurbaşkanlı” ve “yeni hükümetli” bir Türkiye üzerinde odaklaştırmaya başlayabiliriz.

Bu noktada, seçimlerden önce, yeni TBMM’yi bir “milliyetçilikler çatışması alanı”na çevirmesinden kaygı duyulan iki partinin MHP ve DTP’nin olağanüstü bir sorumlulukla “demokratik süreç”e yaptıkları katkıyı görmezden gelemeyiz.

MHP, Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu’nu aday göstererek, Cumhurbaşkanı seçiminin mevcut kurallara riayet ederek, bir “demokratik yarış” içinde oynanmasını sağladı. DTP de, seçime katılarak, adeta TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçebilmesini önlemek için “hukuku siyasileştirerek” konulan “367 kuralı”na rağmen, Cumhurbaşkanı seçilebilmesine, MHP’nin yanında, katkı verdi.

DSP’nin de Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli’yi aday göstererek, “normalleşme”ye katkısını da kaydedelim.

Bundan üç hafta sonra, “asli görevi”ni hükümeti bloke etmek olarak görmeyen bir Cumhurbaşkanı ve bir “yeni reform hükümeti” görevde olacak.

“Kriz labirenti”ne sokulan ve buradan nasıl çıkacağı bilinemeyen bir ülke durumuna düşen Türkiye’yi, halkı, bu açmazdan çekti, çıkarttı. Türkiye, 22 Temmuz ile birlikte mükemmel bir “momentum” –ivme- elde etti. Bu “momentum”un gücü ve hızı, son virajlarını dönmekte olduğumuz bugünlerdeki gelişmeleri beraberinde getirdi.

Ancak, Türkiye’nin “geri dönülmez demokratik yolculuğu” –yani askeri darbe söylentileri ve arzularının artık tatsız bir şaka olarak bile algılanmayacağı ortam-; asıl, hükümetin söz konusu “momentum”u değerlendirip, hızla “reformcu atılımları” gündeme getirmesi ve uygulamasıyla mümkün olabilecek.

Güçlü bir seçmen desteğini arkasına alıp seçimden çıkmış her iktidar için, ilk altı ay, bilemediniz ilk bir yıl “altın” değerindedir. Tayyip Erdoğan başkanlığındaki 60.hükümet için, önümüzdeki sonbahardan 2008’deki yasama yılının sonuna dek geçecek süre, “belirleyici önemde”dir. Hem, 60.hükümet için; hem de Türkiye için.

İstikamet, Avrupa Birliği’dir. Ve, Türkiye, bu yönde “hamle üstünlüğü”nü Avrupalılara karşı ele geçirmek zorundadır. Kendi çıkarı ve “geri dönülmez demokratik yolculuk”un selameti için.

***                ***              ***

ICG (Uluslararası Kriz Grubu), dünyadaki çeşitli hükümetler –bu arada Türk Dışişleri Bakanlığı- tarafından mali olarak desteklenen, krizleri çıkmadan önlemek için saha araştırmaları yaparak önerileri sunan ve önerileri ciddiye alınan bir kuruluş. Kurucusu, Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim, Morton Abramowitz. Bu ICG, 17 Ağustos’ta İstanbul ve Brüksel’de eş zamanlı olarak, “Türkiye ve AB: İleriye Uzanan Yol” başlıklı, ilişkilerin tahlilini yapan ve ileriye doğru yol alınabilmesi için öneriler sunan kapsamlı ve mükemmel bir rapor yayınladı.

Raporun “ruhu”, giriş paragrafında yansıyor:

“Reform yanlısı AK Parti’nin Temmuz 2007 genel seçimlerindeki çarpıcı zaferi hem ona, hem de Avrupa Birliği’ne (AB), Türkiye’nin katılım sürecini yeniden canlandırma fırsatı veriyor. Bu süreç, 2005’ten bu yana Avrupa’nın genişlemeden duyduğu yorgunluk ve Türkiye’deki neo-milliyetçi tepkiden ötürü tökezlemişti. Bu süreç, gerçek bir uygulamaya kavuşursa, her iki tarafa da yarar sağlama kapasitesine sahip. Kamuoyu yorgunluk emareleri gösterebilir ama liderler ve diplomatların, yolu açık tutmaları gerekir, zira, genişleme sürecinin geçmişinin kanıtladığı gibi, siyasi güven geri döndüğünde, (katılım yönünde ilerleme) pekala mümkün olabiliyor.”

İçinde bulunduğumuz dönemin, genel anlamdaki, zorluğuna da işaret ediliyor. “Mevcut ortam kolay sayılmaz. Geçmişin ön yargıları, bu konuyla doğrudan bağlantısı olmasa da, Irak’taki gelişmeler, Kıbrıs’taki kötü zamanlama ve niyetlerin yanlış okunması, Batı ile, uzun süredir müttefiki olan, İslam dünyasındaki en başarılı laik demokrasi arasında çatlaklar yarattı. Her iki taraftaki siyasetçiler AB-Türkiye ilişkisine göç, refah ya da ulusal güvenlik gibi alanlardaki yerel kaygılardan yola çıkarak popülist bir bahaneyle sorumsuzca saldırdılar” deniliyor.

Dönem, bunları bilerek ve kayda alarak, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini yeniden canlandırma dönemi. Hem AB’ye ve Avrupa’ya, hem de Türkiye’ye ve yeni hükümete önemli roller ve görevler düşecek.

Türkiye tarafına düşen “rol ve görev”, isabetle şöyle ifade ediliyor:

“İleriye doğru gidişte, Türk tarafında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, halktan aldığı yeni yetkiyi cesur bir reform programıyla hamle yapmak için kullanabilir, Avrupa’nın tasavvurunu hızlı yeni jestlerle, kötü namlı Ceza Kanunu Maddesi 301’i kaldırarak ya da değiştirerek, etkileyebilir. Avrupa tarafında ise, bu, katılım sürecine tümüyle, ciddi biçimde ve sürekli olarak, AB normlarına tam uyum halinde Türkiye’nin nihai üyeliğini dışlamayarak girişmek demektir.”

Avrupa tarafında özellikle Nicolas Sarkozy’nin Fransa’sının, Türkiye’ye karşı müthiş bir direnç göstereceğini, Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmak için büyük çaba içine gireceğini bekliyoruz, biliyoruz. Sarkozy-Merkel AB merkez ekseni ile uğraşmak zor olacak.

Fakat, Fransa’nın geçmişte İngiltere’nin ve daha sonra İspanya’nın AB’ye katılım sürecinde, şimdi AB’nin bu çok önemli iki ülkesine de kan kusturduğunu unutmamalıyız.

O bakımdan, “Türkiye’nin AB’deki hasımları”ndan ziyade, kendimizin, Türkiye’nin ne yapacağına odaklanmak durumundayız. Bu yönde atılacak adımlar, Türkiye’nin AB’de sayıları ve etkileri hiçte azımsanmayacak olan “yandaşları”na “cephane” sağlayacak; “Türkiye karşıtları”nın elini zayıflatacaktır.

Tabii ki, bu adımlar, Türkiye’nin “geri dönülmez demokratik yolculuğu”na ilişkin olacağı için, bizim kendi halkımızı rahatlatacak, güçlendirecek cinsten olacaktır.
 

***        ***    ***

Türkiye’nin “AB rotası”ndan çıkmasının, ya da bu “yolculuk”ta tıkanmasının “maliyeti”ni en iyi biz biliyoruz. Hrant Dink’in öldürülmesi, bu “yolculuk”taki yavaşlama ya da sapmanın sonucudur. Nobel ödüllü tek Türk yazar Orhan Pamuk’a yönelik “kişisel linç kampanyası”, Romancı Elif Şafak’ın kendisini yazdığı bir romandan ötürü mahkeme önünde bulması; bütün bunlar, AB rotasında tıkanmanın yol açtığı “iklim”in sonuçları. Keza, Rahip Santoro cinayeti, Malatya’daki utanç verici kan banyosu; ortalığı Umraniye çetesinden Vatansever Kuvvetler Güçbirliği oluşumuna, “paramiliter” ve soyguncu grupların kaplaması. “AB rotası”ndaki uygun adım ilerleyen bir ülkede olacak şeyler miydi bunlar?

Bu nedenle, yeni hükümetin ilk icraatı, AB yönünde, 301’e el atmak ve Vakıflar Kanunu’nu çıkartmak ve Heybeliada Ruhban Okulu gibi “simgesel” anlamı çok güçlü, “demokrasi geçerlik belgeleri” üretmek olmalı.

Bunlar yapıldığı takdirde, ICG Raporu’nun şu yerinde değerlendirmesi de doğrulanmış olacak:

“Bazı Avrupa liderlerinin şimdi yaptığı gibi, Türkiye’nin mevcut siyasi, ekonomik, toplumsal, demografik pürüzlerinin onu dışlamak için kullanılması, reform sürecinin dönüştürücü potansiyelini hafife almak oluyor. Bu, Batı ve Doğu Avrupa’daki başarılı entegrasyon öykülerini gözden kaçıran, dar görüşlülüktür. Tartışma, reformdan geçmiş bir Türkiye’nin reformdan geçmiş bir AB’ye katılımı üzerine olmalıdır.”

Türkiye’yi dönüştürmek bizim işimiz. Yüzde 47’lik bir seçmen desteği, yeni hükümetin, özellikle ilk altı ay içinde büyük bir hızla ve atılımla yola koyulması için çok güçlü bir destektir.

Bütün bu “sorunlar”ın bilincinde bir şahsiyetin Çankaya’da oturacak olması da, bu hız ve atılganlık için müthiş bir güvence....

referans



Bu yazı 925 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,379 µs