En Sıcak Konular

Ali Bulaç


Ali Bulaç
0 0 0000

Gül'ün adaylığı, AK Parti'nin sınavı



Genelkurmay Başkanı, 12 Nisan'da yaptığı konuşmasının arkasında durduğunu söylüyor. 27 Nisan bildirisinin seçimlere etkisi olmadığını söylemekle de, zımnen postmodern muhtırayı teyid etmiş oluyor. Yani "27 Nisan gecesi ortaya çıkmış bulunan irade" yerinde ve iddialarında kararlı olduğu imasında bulunuyor.

Başka bir açıdan CHP ve CHP ile paralel hareket eden çevrelerin de tepkisi hesaba katıldığında, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı olan direncin devam ettiği anlaşılıyor. Bu arada Deniz Baykal'ın "çatışma" tehdidini tekrar etmesi açıklığa kavuşturulması gereken bir konu. Sayın Baykal ne demek istiyor, 'çatışma' kavramını hangi bağlamda kullanıyor? Bir siyasi partinin lideri iki de bir nasıl "çatışma"dan bahsedebilir? Bu bir 'blöf' mü, 'tehdit' mi, bir 'ima' mı? Ne? Kamuoyu bu sorunun cevabını araştırıp bulmalıdır.

CHP, Anayasa Mahkemesi'nin işaret ettiği "uzlaşma"ya atıfta bulunuyor. Belli ki CHP'nin kastettiği uzlaşma, 'toplanma yeter sayısı olan 367 şartı' değil, birinci derecede eşinin başı örtülü olmayan, ikinci dereceden AK Parti dışından kişi profilidir.

AK Parti açısından 'zor bir durum' söz konusu. Bazıları kabul etmek istemese de, AK Parti, oylarını yüzde 30'lardan 46'5'e Abdullah Gül sayesinde yükseltti. Gül de haklı olarak, seçim sonucunun 'doğru okunması' gerektiğine vurgu yapıyor. Evet, seçmenin neredeyse yarısı Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını destekliyor.

Başbakan Erdoğan'ın sıkıntısını tahmin etmek güç değil. Anlaşılan şu ki, Gül'ün kendi isteğiyle adaylıktan feragat etmesini istiyor. Seçim sırasında Erdoğan, halktan "367'yi bulacak destek" istedi; Abdullah Gül'ü yanına aldı, gidemediği yerlerde Gül mitingler düzenledi, uğradığı haksızlığı seçim meydanlarına taşıdı. Ama öte yandan Erdoğan, "Cebinde bir liste ile uzlaşma arayışına çıkacağı"nı söyledi, arkasından "Adaylığı konusunda Abdullah Gül'ün takdiri önemlidir" dedi, sanki dolaylı yollardan Gül'ün adaylıktan feragat etmesi temennisinde bulundu.

Gül feragat etse de, bunu isteyerek yapmayacağından AK Parti kendi içinde huzursuzluğa düşecek, tabanın tepkisini çekecek. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın, öfke okları Tayyip Erdoğan'a çevrilecek. Bu işin bir yönü; diğer yönü başka karakterde. "Direnç cephesi"ne rağmen Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilecek olursa, söz konusu çevreler ve güç merkezleri, AK Parti'ye olmadık zorluklar çıkaracak, kısaca iş yaptırmamak için çeşitli enstrümanlar kullanmak isteyecek. AK Parti ise ülkenin gerçek sorunlarına çözümler bulmak zorunda; ekonomi, işsizlik, temel hak ve özgürlüklerden geniş dindar kitlelerin yararlandırılması, Güneydoğu meselesi, Irak, AB üyelik süreci vs...

AK Parti'yi Abdullah Gül'den vazgeçirmek isteyen çevrelerin takip ettikleri stratejinin, daha doğrusu tuzağın farkına varmak lazım. Bunların içinde AK Parti'yi kendi amaçları doğrultusunda araçsallaştıran "liberal çevreler" de var. Bu çevreler, 22 Temmuz seçimlerinde 27 Nisan muhtırasının ve Abdullah Gül'ün adaylığının başörtülü eşinden dolayı engellenmesinin hiç de etkili olmadığını telkin ediyorlar. Gerçeği çarpıtma pahasına seçim sonuçları üzerinde yaptıkları analizlerin sebebi budur. Artık ortada gerçekliğin bulunması değil, politik amaçlar rol oynamaktadır. Demek istedikleri şu: AK Parti'ye tavan yaptıran faktör, "merkeze yönelmesi, liberal politikalar uygulaması ve gösterdiği yüksek ekonomik performans"tır; dolayısıyla AK Parti, "küresel merkez"in çizdiği yol haritasını takip ederek "yoluna devam" etmelidir. "Abdullah Gül ve başörtüsü önemli olmadığından, gerekirse feda edilmeli". Oysa AK Parti'yi hasara uğratacak en önemli faktörlerden biri, Bülent Arınç'ın düşük profilli bir yere çekilmesinden sonra, Abdullah Gül'ün adaylıktan vazgeçirilmesi olacaktır. AK Parti ve R. Tayyip Erdoğan için zor bir sınav.

Zaman



Bu yazı 987 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Neyin özgürlüğü?
    • 7 Nisan 2012 NATO'nun alan dışı stratejisi
    • 12 Kasım 2011 İdrak tutulması
    • 16 Temmuz 2011 Dört aktör
    • 25 Haziran 2011 Tiyatro bu
    • 19 Mart 2011 Afetler, felaketler!
    • 12 Mart 2011 Darbenin medya ayağı
    • 10 Mart 2011 Modelin altı parametresi
    • 7 Mart 2011 'Türkiye modeli'
    • 12 Şubat 2011 İhvan ve İslam korkusu!
    • 22 Ocak 2011 Kısır döngü
    • 13 Ocak 2011 Azınlık veya zımmi!
    • 10 Ocak 2011 Çatışmalar ve potansiyeller
    • 18 Aralık 2010 Başka bir dünya, başka bir iktisad!
    • 15 Kasım 2010 Diyanet'te 'yeni dönem'
    • 2 Ekim 2010 Millî Görüş'ten son kopuş!
    • 18 Eylül 2010 Ayrışmanın fotoğrafı
    • 2 Ağustos 2010 Askerler ve rolleri
    • 26 Temmuz 2010 Neden akletmiyoruz?
    • 24 Temmuz 2010 35. madde

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,959 µs