En Sıcak Konular

Fehmi Koru


Fehmi Koru
0 0 0000

Tarihe oynamak…



Bir kez daha gördük: Türkiye'de ara sıra kaybolsa bile, sağduyu, sonunda mutlaka üste çıkıyor; özellikle demokrasilerdeki en büyük yanlış düzeltici olan halk devreye girdiğinde...

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin “Biz Meclis'e gireriz” açıklamasından sonra, CHP lideri Deniz Baykal da “Üç önemli makamın Ak Partililer elinde bulunması mahzurludur” tavrını terk etti. MHP ile CHP liderlerinin konuya ilişkin tutumları arasında küçücük bir fark kaldı: Devlet Bahçeli “Kimin cumhurbaşkanı olacağına karar vermek iktidar partisinin işidir” derken, Deniz Baykal, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın söz verdiği üzere kendilerini ziyaret etmesini bekliyor.

Siyasî nezaket de bunu gerektirir zaten. Başbakan Erdoğan Meclis'te temsil edilen bütün partileri ziyaret etmeli, Ak Parti'nin cumhurbaşkanı adayı da parti ayrımına gitmeksizin her milletvekilinin gönlünü hoş tutacak jestler yapmalıdır. Sonuçta, cumhurbaşkanı, milletvekillerinin oyuyla seçilecektir.

Ak Parti'nin seçimden sonra benimsediği, cumhurbaşkanlığı seçiminde 'acele etmeme' politikasının doğruluğu böylece ortaya çıkmış oldu. Hepimiz Abdullah Gül'ün partisi tarafından aday gösterileceğinin pek çok ipucuna sahibiz; Abdullah Gül'ün kendisi “Ben adayım” demediği, Başbakan Erdoğan da “Adayımız Gül” diye resmen açılama yapmadığı halde... Asgari nezaket ölçüleri korunduğu takdirde işlerin daha kolaylaştığının kanıtıdır bu gelişmeler…

Ne oldu da böyle oldu?

Elbette MHP ile lideri Devlet Bahçeli'nin kurumsal ve kişisel özelliklerinin bu gelişmede rolü var. Deniz Baykal'ın her kritik dönemeçte bakarak kendini hizaladığı tribünler artık sessiz; Süleyman Demirel'in ülkede istikrarı hiçe sayan zorlamalarının onu dinleyenler açısından maliyeti hayli yükseldi. En önemlisi ise, parlamento dengelerinin ve iktidarın ardındaki desteğin farklılaşması... 'Yönetimde istikrar' ilkesi lehine 'temsilde adalet' ilkesini göz ardı eden bir sonuç dayatmıştı 2002 seçimi; 22 Temmuz'da ise, seçmen, dengeli bir parlamento tablosu çıkardı. “Oy verenlerin yüzde 45'i Meclis'te temsil edilmiyor” ve “İktidar partisi Meclis'in üçte ikisini işgal ediyor, ama halkın yalnızca üçte birinin oyunu aldı” türden itirazlara mahal yok; tek tük “Ama yüzde 53…” diye zıpırlık yapan da etkili olamıyor.

Halkın yanlış düzelticiliği de bu noktada kendini belli ediyor zaten.

Belli çevrelerin Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını içine sindiremediği, onların sözcüsü kalemlerin pompaladığı tereddütten belli oluyor. Ak Parti adına yürütülen taktikleri bile olmadık yere çekip farklı bir sonuç almayı deneme çabasındalar. Oysa 'yanlış düzeltici' özelliğiyle devreye giren halk, sandıkta yalnızca bir iktidara geçit vermekle kalmadı, bir de cumhurbaşkanı adayı çıkardı. Farklı bir adayın düşünülemeyeceği, düşünülse bile hayal kırıklığı yaşatmadan benimsetilemeyeceği bir siyasî zemin var ülkemizde.

Cumhuriyet mitingleri, şehit cenazeleri, şer çetelerin eylemleri eşliğinde 'korku' duygusunun en yoğun biçimde kullanıldığı bir seçimde, Türk milleti, etnik köken ve sınıf farkını önemsiz kılan bir tercihte bulunmayı başardı. 2007 seçimi 'Türk siyasi hayatından korkuların çekildiği' bir dönemin başlangıcı sayılabilir. Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasıyla en önemli üç makamın Ak Partili isimler tarafından işgal edildiği, 'korkularını geride bırakmış bir Türkiye' ise, herkesin elbirliğiyle, '21. yüzyılın en parlak ülkesi' haline dönüşebilir.

Yeter ki, politikacılarımız, tribünlere değil tarihe oynasınlar…

Olumlu tavırlarını sürdürdükleri sürece, Devlet Bahçeli ile Deniz Baykal da, tarihin şimdiden kendilerine ayırdığı onurlu yeri almaya hak kazanacaklardır.

yenişafak



Bu yazı 806 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Eylül 2012 Ak Parti kongresinin düşündürdükleri...
    • 28 Eylül 2012 Yalan dünya, hem de ne yalan
    • 23 Eylül 2012 Tartışma sağlık alametidir
    • 20 Eylül 2012 Darbeler, CHP ve Deniz Baykal...
    • 18 Eylül 2012 CHP’nin özrünün anlamı
    • 16 Eylül 2012 Hayasızca saldırının düşündürdükleri
    • 11 Eylül 2012 O da bir gün bitecek...
    • 9 Eylül 2012 Ne olur, ne olamaz...
    • 6 Eylül 2012 Suriye politikasına yeniden bakmak
    • 29 Ağustos 2012 Türkiye Pakistan, Hatay da Peşaver değil...
    • 26 Ağustos 2012 Hayatları oyun
    • 19 Ağustos 2012 Orhan Pamuk tiksiniyormuş, ben acıyorum...
    • 14 Ağustos 2012 Milletvekili neden kaçırılır?
    • 12 Ağustos 2012 ‘Yeni gazetecilik’ denen şey
    • 9 Ağustos 2012 Tuzak varsa tedbir nerede?
    • 3 Ağustos 2012 Komutan tanıklık yaptı
    • 31 Temmuz 2012 Abdullah Gül ‘yeniden’ ha, gerçekten mi?
    • 24 Temmuz 2012 Kılıçdaroğlu siyaseti kirli (mi) görüyor
    • 18 Temmuz 2012 CHP’nin Ak Parti açmazı
    • 17 Temmuz 2012 CHP makas değiştirirken...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,948 µs