En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Hukuk devletinde vatansever çeteler olmaz...



Çetelerin adını aklımızda tutmakta zorlanıyoruz. Her gün yeni bir çete ortaya çıkıyor, çıkarılıyor. “Umraniye çetesi” adı belleğimize yerleşmişken, ortaya çıkan en sonuncu “çete”nin tumturaklı bir adı var: “Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi”. Bu, isim bana hiç yabancı değil. Yaklaşık bir yıl öncesinden, bana gönderilen sayısız elektronik posta arasında yer alan ve bu imzayla yayınlanan açıklamaları okuyordum. Bir “paramiliter” örgütlenme olduğuna ilişkin hiçbir kuşkum yoktu. Tıpkı, “Kuvay-ı Milli” sıfatını kullanan dernekler gibi. Zaten, son soruşturmada tutuklananlar, bu ikisi arasında bir “organik bağ” olduğunu da ortaya koyuyor.

Bu “paramiliter” örgütlenmelerin, Tandoğan-Çağlayan vs. mitingler dizisiyle ilişkileri de hafif hafif kendisini belli ediyor. Bu mitinglere ilişkin, katılanlardan ziyade “organizatörler”i vurguladığımız vakit, bazıları pek sinirlenmişti ama gelişmeler, “iyi niyetli ve asabi katılımcılar”dan ziyade, bizi haklı çıkarıyor.

Söz konusu mitinglere iliştirilen “yeni orta sınıflar” gibisinden “sosyolojik-bilimsel sos”a karşılık, bizim bu mitinglere ilişkin değerlendirmemiz, bunların “faşizmin ayak sesleri” olduğu idi. Şimdi, bu mitinglerin ardında “paramiliter parmaklar” ortaya çıktı. Gerçeklerin “bulaşık makinası”, böylece “yeni orta sınıflar” başlıklı “sosyolojik-bilimsel sosu” temizleyiverdi.

Birbiri ardından tesbih taneleri gibi adli soruşturmaya konu olarak ortaya saçılan “çeteler”in mensupları arasında ortak noktalardan biri, bunların bir bölümünün eski subay ve astsubay olmaları. Genelkurmay’ın konuya sadece ele geçirilen “cephanelikler” açısından bir “adli soruşturma” kapsamında değil, TSK bünyesinin niçin diğer herhangi bir başka kuruma oranla, bu tür bireyleri niçin daha fazla ürettiğine ilişkin olarak “eğitim kapsamı”nda yaklaşmasında yarar var.

2003-2004’den beri “vatanseverlik-vatan hainliği” kavramlarının “siyasal söylem”in merkezine yerleştirilmesi ve gelişigüzel ve “bölücü” ve “ayırımcı” bir yaklaşımla kullanılır olmasının, bu tür çetelerin üremesi ve faaliyetleri için uygun bir “iklim” yarattığına kuşku yok.

Bundan iki yıl önce, Kıbrıs ve Annan Planı’na ilişkin olarak bir “karargah”ta hazırlanan ve basına sızan “vatan hainleri” listesinde, KKTC’nin kuruluşunda baş rolü oynamış, eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’in bile adını görenlerin dudakları uçuklamıştı. “Vatan hainleri” böylesine münasebetsiz çalışmalarda adı geçen, bu ülkenin “sağduyulu insanları” olursa, “vatanseverler”in de, son çete soruşturmasında olduğu gibi “dolandırıcılar” ve “katil adayları” olmasında şaşılacak bir yan olmaz.

*** *** ***

“Vatanseverlik”, bir “mertebe” olmadığı gibi, hiçbir meslek mensupluğuna ait bir “imtiyaz” da olamaz. Örneğin, ben, hiçbir genelkurmay başkanı ya da kuvvet komutanının veya bir cumhurbaşkanı ve başbakanın, bir siyasi parti liderinin, bir bakanın, bir milletvekilinin, benden daha “vatansever” olabileceğine inanamam, inandırılamam.

Hiçbir hasbelkader kazanılmış görev sıfatı, o sıfat sahiplerini benden daha “vatansever” yapamaz. Sıfatlar, sadece o sıfatlara sahip kişilerin, belirli bir dönemdeki “toplumsal görev dağılımı”ndaki görev tanımlarını ve yetkilerini belirlerler. “Vatanseverlik ölçüleri”ni değil.

Dolayısıyla, bu konu tartışılmaz; ben de “vatanseverliğimi” tartışmam ve tartıştırmam.

Bu böyle olduğu içindir ki, ben ve benim gibileri, “Vatansever Kuvvetler Güçbirliği” gibi örgütlenmeler içinde göremezsiniz. Kimse benden daha “vatansever” olamayacağı, yani bu isim altında var olma ihtiyacı duymadığım ve ayrıca kimseye “vatan haini” gözüyle bakmadığım için.

Bu gibi şatafatlı isimlerden medet umarak kendilerine anlam kazandırmak isteyenler, ister istemez, kendi vatandaşlarının bir bölümüne karşı saldırgan amaçlar güderek, çeteleşirler ve kendiliğinden “bölücü”, yasa dışı bir faaliyetin unsurları haline gelirler.

Türkiye, son haftalarda, en yetkin gözlemci ve analizcileri bile şaşkınlığa uğratacak bir “profil” çiziyor. Büyüme oranı, yüzde 5 tahmininin üzerine çıktı, yüzde 6.7 olarak belirlendi. Enflasyon, beklenenden daha düşük oranda çıktı. Yüzde 8,5 dolayında ve daha da düşme eğiliminde.

Makro ekonomik göstergeleri, böylesine düzgün gözüken bir ülkede, nasıl oluyor da, siyaset ortamı, artan ölçüde “şiddete dayalı söylem”le süsleniyor ve hababam “çeteler” ortaya çıkartılıyor?

*** *** ***

Bu sorunun dikkate değer bir yanıtını, bana birkaç değişik kaynaktan “Türkiye’nin en parlak, en iyi ekonomisti” diye tanımlanan, bir süredir elektronik posta bağlantım bulunan, yeni tanıdığım bir genç uzmandan dinledim. “Türk ekonomisi son dört-beş yıl içinde ergenlik çağını aştı. Yüzündeki sivilceler de geçti. Şimdi kaslarını güçlendirme, vücudun gelişmesi döneminde. Siyaset ise, çocukluktan çıkamadı. Tüm çocukluk hastalıklarına kapılıyor. Korktuğumuz, çocukluğunu atlatamamış siyasetin, ergenlik dönemini aşmış ekonomiyi aşağı çekmesi, kendine benzetmesinde. Bu, Türkiye’nin felaketi olur...”

Bir de “küresel dinamikler”le beslenen ekonominin, siyaseti “yukarı çekmesi”, kendisine göre ayarlaması ihtimali mevcut. Bu “iyimser” senaryo.

Bunun gerçekleşmesi, hükümetin, “çeteleşme”nin üzerine kararlılıklı gitmesi, -yani Şemdinli’de yaptığını yapmaması- gittiği yere kadar gitmesi ve bu çeteleşmeyi deşmesi, ardındaki tüm bağlantıları ortaya çıkartma kararlılığını göstermesi ile gerçekleşebilecek.

Seçimlerin selameti de, seçimlerden sonra ortaya çıkacak Türkiye’nin esenlikli geleceği de, herşeyin üzerinde buna bağlı: Devletin, çetelerden temizlenmesine, bir “hukuk devleti” haline gelmesine...
 

referans



Bu yazı 1,156 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,006 µs