Benim ordu karşıtlığım bu kadar ve buraya kadar, gereken yerlere saygıyla arz ederim.
Ertuğrul Özkök çok zeki adamdır, geçen gün “müteveffa” Nokta Dergisi’nin yayınlamış olduğu şu ünlü “ordu karşıtı ve ordu yanlısı gazeteciler” listesini yeniden ele aldı, hiç gerek yok ama yalazladı. Isıttı, ortaya sürdü.
Kendisi bu listede ordu yanlısı olarak geçiyor, ne olur ne olmaz, kendini sağlama aldı. Gerekli yerlere hatırlattı. Hani 22 Temmuz’dan sonra her şey olabilirmiş ya...
Bu listede bendeniz de ordu karşıtı olarak geçiyorum.
Eh, darbe marbe olursa kabak gibi oyulacağız demektir!
Şaka bir yana, askeri istihbarattan kimbilir hangi işgüzar subayın bana yaptığı bu büyük haksızlığı protesto ettim, teessüflerimi bildirdim ama yetmiyor.
Çünkü bu memlekette insanın bir yerine yapıştırılan etiket ölünceye kadar kalır. Şu anda altmış beş yaşında olup da edebiyat yıllıklarında hâlâ “genç kuşağın umut verici şairlerinden biri” olarak geçen adam bilirim.
Bir tarihte bana da “küfürbaz” demişlerdi, ölünceye kadar din ve ahlâk sohbetleri yazsam bu yapıştırmayı silemeyeceğimi bildiğimden, “küfür öyle edilmez, böyle edilir, bakın size göstereyim” diyerek ben de gerçekten küfür etmeye başladım.
Şimdi de ordu karşıtı ha?.... Demek ki birileri, ordumuzun hata yapmamasını isteme çabamızı böyle algılıyorlar, yani tam tersinden. Sözgelimi “şeriatçı İran’la ittifak aramak” gibi çok tehlikeli birtakım serüven eğilimlerini eleştirince ordu karşıtı oluyoruz, ha? Atatürk’ün Nutuk’ta yerden yere vurduğu şeriatçı Nurettin Paşa’yı eleştirince de ordu karşıtı oluyoruz, öyle mi? Türk basınında ilk kez, 1989 yılında, Apo’ya “deyyus” demiş olan adam ordu karşıtı! Atatürk’e yapmadığı pislik kalmamış olan Enver’e karşı çıkan adam, ordu karşıtı.
Peki öyleyse, bugün biraz ordu karşıtlığı yapayım.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt bir genelge yayınlamış, yazışmalarda Türkçe’nin doğru kullanılmasını istemiş.
Yerden göğe kadar haklıdır. (Acele etmeyin, karşıtlık az sonra...)
Fakat ordumuz, vur deyince öldürerek, basın açıklamalarında şimdiye kadar “Washington” şeklinde yazdığı şehrin adını artık “Vaşington” yazmaya başlamış!
“Faks” yerine de “belgegeçer” diyorlarmış. Tamam, “memorandum” kelimesinin kısaltması olan “memo”yu da “andıç” yapmışlardı, onu hatırlıyoruz da...
Burada önemli olan, yabancı kelimelere Türkçe karşılık uydurma çabasını “gökkonuksal avrat” ya da “içi geçmiş dinsel kişi” gibi zırvalarla karalayan kötü niyetlilerin hedefi olmamak.
Türkçe yazım kurallarına göre, bizim gibi Latin alfabesi kullanmayan dillerden yapılan aktarmalarda (Rusça, Çince, Japonca, Rumca, Arapça, Farsça falan), özel isimler, bizim okuduğumuz gibi, ağzımıza oturduğu gibi yazılır. Yani “Tchekhov” değil “Çehov” yazarız, “Gorbachev” değil “Gorbaçov” yazarız. (Aslında “Garbaçof” yazmamız gerekirdi, Kruşçev’i de “Hruşçof”...)
Biz “Hosni Moubarak” tanımayız, “Hüsnü Mübarek” biliriz örneğin.
Bizim gibi Latin alfabesi kullanan dillerin özel isimleri de, değiştirilmez, hiç oynanmaz, olduğu gibi bırakılır.
Yani, “Vaşington” ya da “Niv York” falan yazılmaz. Hem yanlış, hem gülünç olur.
Ağzımızda yerleşik olan yanlışlar, eskilerin “galat-ı meşhur” dedikleri kullanım alışkanlıkları ayrı tabii... Örneğin “Londra” böyledir. Şimdi kalkıp da “Landın’a gittim” diyemezsiniz, adama gülerler.
Fakat Kemal Tahir merhum öyle yapardı, “Baudelaire, Flaubert, Faulkner” gibi meslekdaşlarının isimlerini ısrarla “Bodler, Flober, Folkner” diye yazardı ama onun tutumu hem “Batı’ya gıcıklık olsun” isteğinden kaynaklanıyordu, hem de bütün eserlerini ve bütün yazılarını önce sarı defterlerine “eski yazıyla” yani Arap alfabesiyle yazdığından, böylesi daha kolayına geliyordu.
Nitekim, “bizim kuşağın umut verici eleştirmenlerinden” Naci Çelik kardeşimiz de, “Kemal abisinin etkisinde kalarak” bir kitabında böyle yapmış, epey yadırgatıcı olmuştu...
Sayın Türk subayları... Yaşar Paşa’nın emirlerini mutlaka yerine getiriniz ama gayretkeşlik etmeyiniz ve hele Kemal Tahir gibi bir “Osmanlı’yla” aynı duruma düşmeyiniz.
Manavlar da “Vaşikton portakalı” yazarlar hani, bu gibi yanlışlar size yakışmaz.
Benim ordu karşıtlığım bu kadar ve buraya kadar, gereken yerlere saygıyla arz ederim. Lütfen Ertuğrul gibi beni de esirgeyiniz. Bu “ordu karşıtı” suçlaması çok ciddi olarak ağırıma gitmeye başladı, haksızlığın da bir sınırı olmalıdır.
akşam
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle