En Sıcak Konular

Mehmet Barlas


Mehmet Barlas
0 0 0000

İçeride boşluk yaratılırsa bunu dış güçler doldurur...



Türk toplumunun siyasi eğilimlerini anlamayı amaçlayan yerli ve yabancı bütün kamuoyu araştırma kurumları, aynı sonuca varıyor. Buna göre toplumun büyük çoğunluğu, bu ülkede "Sorun" olarak bilinen ne varsa, bunların hemen hepsinin dış kaynaklı olduğuna inanıyor. Bu veriden yola çıkıldığında da, "Tırmanan milliyetçilik" olgusunun bir temel öğesi "Yabancı düşmanlığı" biçiminde sosyopolitik ortama yansımakta.
Tüm siyasal ve sosyal başarısızlıkların sorumluluğunu "Dış güçler" e yüklemek, tıpkı "Komplo teorileri" ne kendini kaptırmak gibi, bir Ortadoğu alışkanlığıdır. Çünkü "Emperyalizm" ile "Siyonizm" suçlanmadan, Ortadoğu ülkelerinde siyaset yapmak pek mümkün değildir.
Bu alışkanlığın Türk toplumuna da sirayet etmesi pek sağlıklı bir gelişme değil. Çünkü Osmanlı'dan bugüne biz Türkler, başarısızlıklarda özeleştiri yapmayı ve hatta kendimizi zaman zaman insafsızca eleştirmeyi pek severiz. Aradan geçen bunca zamanın ve yaşanan bunca deneyimin ertesinde, sorunlarımızın sorumluluğunu dış güçlere yüklemeye başlamamız, özeleştiri geleneğinden uzaklaşmak anlamına geliyor. Bu da iyi bir gelişme değildir.

DIŞ VE İÇ BAĞLANTISI
Bu coğrafyadaki gelişmelerde da tabii ki "Dış güçler" in etkisi ağırlıklı olarak var. Ancak dış güçlerin etkisi, "İç dinamikler" in ataleti ve yetersizliğiyle doğru orantılıdır. Ülkeyi yönetenler gerekli reformları yapamayınca ve dünyadaki değişimin dışında kalınca, doğan boşlukları dış güçler dolduruyor. Demokrasiyi devre dışı bırakıp, muhalefetin her çeşidini yasaklayan otoriter Ortadoğu rejimleri, sonunda muhalefetin ya camilerde, ya da dış ülkelerde örgütlendiğine tanık olmuyorlar mı? İran'daki Şah'ın ve Irak'taki Saddam'ın yaşadığı serüvenler ortada.
Ortadoğu'da "Dış güçler" in yakın tarihte ne zaman doğrudan devreye girdikleri sorusunun cevabını ise, bu ayın başında bir ödül alması dolayısıyla Washington'da konuşan tarihçi Bernard Lewis verdi. Prof. Lewis'e göre Ortadoğu'ya Osmanlı egemenliğini sona erdirmek için fetih amaçlı gelen (1798) Napolyon, bu süreci başlattı. Napolyon'u Nil'in ağzında yenen İngiliz Amirali Nelson da, bu sürecin devamını sağladı. Böylece Ortadoğu'nun kaderi Batılı devletlerin arasındaki mücadelelerin konusu oldu. Yani Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün bölgede yarattığı boşluğu dış güçler doldurdu. (The 2007 Irving Kristol Lecture by Bernard Lewis-7 Mart 2007)

HOŞGÖRÜSÜZLÜK
Bugün ise Irak'taki Amerikan işgali dolayısıyla bir dış güç, etkili olmaktan öteye Ortadoğu'da varlığını sürdürmekte.
Ancak yine de dış güçlerin üzerlerinde pek az etkili olduğu iç dinamikler, Irak'ın geleceğini de Ortadoğu'nun kaderini de, Amerikan işgalinden daha ağırlıklı biçimde etkilemiyor mu? Bunların temelinde ise, aynı coğrafyanın ve aynı dini inancın insanlarının birbirlerine karşı sergiledikleri "Hoşgörüsüzlük", "Şiddet" ve "Nefret" var.
Bugün Irak'ın Sünnileri ve Şiileri ile Arapları ve Kürtleri aralarında uzlaşıp, katliama dönüşen iç savaşı kesseler ve Irak'ı yönetecek bir demokratik uzlaşmayı gerçekleştirseler, kısa sürede ABD bu ülkedeki askeri varlığını sona erdirmez mi?
Aynı şekilde artık İsrail'in de bir "Ortadoğu gerçeği" olduğunu tüm ilgili taraflar kabul etse ve uzun yıllar önce Mısır'ın yaptığını yapıp, işbirliğini bölgenin kalkınmasına yönlendirseler, Filistin sorunu kronik bir çözümsüzlüğün konusu olabilir mi?

BÜYÜK İKİLEM
İran'ın Ahmedinejad'ı, Kaddafi'nin izlediği problemli yolu 20 yıl gecikme ile izlemeye çalışıp, İran halkını bir uluslararası izolasyonun hedefi haline getirmeyi siyaset etmek sanmasa ve zengin kaynakları ile İran dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri arasına girse, bu daha gerçekçi bir yol olmaz mı?
Ortadoğulular, bugün de Batı'nın Haçlı Seferleri ile bölge insanlarına ve kültürler arası uzlaşmaya ne tür zararlar verdiğini konuşurlar ve yazarlar. Oysa şu anda hepsi de Ortadoğulu olan ve aynı dinden insanlar, birbirlerine Haçlılardan daha çok zarar vermiyorlar mı?
Yani biz Türklerin her sorundan dış güçleri sorumlu tutmak eğilimine kendimizi kaptırmak yerine, tarihi ve bugünü daha derinine anlamaya çalışmamız, daha akılcı bir yol olacaktır. Böylece yarım yüzyıldır AB üyesi olmak için uğraşırken, hem de Batı düşmanı olmanın ikilemini yaşamanın dayanılmaz ağırlığından belki kurtulabiliriz.

sabah



Bu yazı 1,011 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 29 Eylül 2012 Sakın "Erdoğan'sız AK Parti" hesabı yapmayın!
    • 28 Temmuz 2012 "Büyük Kürdistan" bir Amerikan sorunudur
    • 16 Ocak 2012 Kıbrıs'ı da Kwai Köprüsü'ne benzetmedik mi?
    • 9 Ocak 2012 Orta yaş sınırı yükselirken artık kimse yaşlanmayacak mı?
    • 4 Ocak 2012 AK Parti başarılı olursa tüm Türkiye başarılı olacaktır
    • 29 Ekim 2011 Cumhuriyet Bayramımız hepimize kutlu olsun
    • 31 Ağustos 2011 Yeniden açılım günlerinin üslubuna dönülmelidir
    • 17 Temmuz 2011 Asıl sorunumuz acaba ''Şarklılık'' mı?
    • 9 Temmuz 2011 Siz değişmezseniz koşullar sizi değiştirir...
    • 26 Şubat 2011 İktidar iddiası bulunmayan muhalefet olur mu?
    • 25 Kasım 2010 CHP'nin sivil paşalarının sivil darbe ürküntüsü...
    • 11 Ekim 2010 Kılıçdaroğlu'nun önündeki tarihi fırsat
    • 22 Eylül 2010 Sentetik beyaz Türklerin dayanılmaz hafifliği
    • 11 Eylül 2010 Kim yalancı? Anayasa Mahkemesi mi, CHP lideri mi?
    • 9 Eylül 2010 İktidarı 'Evet' mi yoksa 'Hayır' mı güçlendirir?
    • 28 Haziran 2010 Üslubu tırmandırınca kelimeler kifayetsiz kalabilir
    • 12 Haziran 2010 Yeni dünyada eksen de merkez de farklı yerlerdeler
    • 7 Mayıs 2010 Teşekküre karşı benden de bir teşekkür...
    • 5 Ocak 2009 Basın ''Medya'' olmadan önce kol kırılır yen içinde kalırdı...
    • 3 Kasım 2008 Türk demokrasisinin sabırla imtihanında geçer not alabilecek miyiz?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,569 µs