En Sıcak Konular

Mehmet Barlas


Mehmet Barlas
0 0 0000

Celal Bayar gerçekten ilk sivil cumhurbaşkanı mıydı?



Arkadaşımız Emre Aköz'ün "Çankaya Savaşları" nı, özellikle yeni kuşakların okuması gerekiyor. Sadece duyulanlara ve hatırda kalanlara dayalı bir siyasi tarih anlayışının ışığında, bugünü anlamak pek mümkün değildir. "Yazılı hafıza" sı olmayan toplumlar, geçmişi anlamaz; geçmişteki kısır döngülerin çemberinde dönmeyi sürdürürler.
Bu arada özellikle yakın tarihi yeniden yazanların da, klişeleşmiş söylemlerin doğruluğunu her seferinde aramaları gerekir. Bir somut örneği, Emre Aköz'ün yazı dizisinin dünkü başlığından, yani "Silahların gölgesinde ilk sivil cumhurbaşkanı Bayar" dan verebiliriz.
Rahmetli Celal Bayar'ın askeri eğitim görmemiş olması ve bir subay olmaması onun "Sivil" olduğunun kanıtı olarak alınırsa, Bayar gerçekten "Sivil" dir.
Siyasi sözlüklerdeki genel tanımı ile "Sivil", askeri ve dini örgütlenmeler içinde bulunmayan, hukuk açısından olağan faaliyetleri cezai, askeri ve uluslararası mevzuatın değil medeni hukukun konusu olan vatandaşlardır. Mecazi anlamda ise "Sivil" kavramı bir kişi hakkında kullanıldığında, bu onun nazik, uygar, görgülü olduğunu ifade eder.

NE KADAR SİVİL
Celal Bayar'ın ve onun kuşağının siyasi figürlerinin sivillikleri ise, o dönemin sivil örgütlenmelerinin ne kadar sivil oldukları konusunun tartışılmasını gerektirir.
Bayar'la yaptığım uzun söyleşilerin bir bölümünü "Türkiye'de Darbeler ve Kavgalar Dönemi" nde kitaplaştırmıştım. Bu kitaptan bazı alıntılar yaparak, "Bayar ne kadar sivildi" sorusuna bazı yaklaşımlar getirmeyi denemek istiyorum:
Celal Bayar'ın iki ağabeyi de okul dönemlerinde verem oldukları için, orta okuldan (Rüştiye) sonra babası onu evde eğitmiş. Eski bir "Komitacı" olan dayısı da ona Fransızca öğretmiş.
Yani Türkiye'nin 3'üncü Cumhurbaşkanı'nın eğitim hanesinde "Özel" yazılıydı. Ne lise, ne de üniversite diploması vardı. Bu konuyu Bayar'a sorduğumda "Benim üniversitem İttihat ve Terakki Cemiyeti oldu" demişti Bayar. Sonra "Ben önce İttihatçıyım. Hala da İttihatçıyım. Her şey ondan sonra gelir" diye eklemişti.
Bayar 10 ciltlik "Ben de Yazdım" ında, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tüzüğünü de yayınlamıştır. Bu cemiyetin siyasi partilerden farklı olan teşkilatlanması şu şekildedir:
1-Tahlif heyetleri (Yemin ettiren kurullar)
2-Fedai Şubeleri
3-Usuli Muhakemat ve Mücazat faslı (Yargılama ve ceza bölümü)

CİNAYETLER
Cemiyet'e giren herkes ve bütün üyeler, gerektiği zaman "Mukaddes Maksat" uğruna hayatını fedaya mecburdur. Cemiyet tüzüğü dışında herhangi bir şekilde
"Maksat" aleyhinde suç işleyenleri muhakeme etmek için merkez heyetleri hakim sıfatını alır, karar verirlerdi. Üç türlü suç vardı. Bunlar "Kabahat", "Cünha" (Suç) ve "Cinayet" ti. Cinayete mahkum olanları merkez heyetleri idam da edebilirdi. "Cinayet" sayılan suçlar da şunlardı:
1-Cemiyet'in sırlarını veya fertlerden birinin veya birkaçının isimlerini suiniyet, vehim veya korku sebebi ile ifşa etmek veya hükümete haber vermek.
2-Cemiyet'in mevcudiyetini tehlikeye sokacak veya maksadını geri bıraktıracak şeyleri hıyanet kastı ile yapmak
3-Cemiyet'in verdiği vazifeleri yapmaktan kaçınmak.
Celal Bayar'ın İttihatçılığının özel yaşamına yansımasını da şu anlatımından bulabiliriz.

"AYRILMALIYIZ ARTIK"
O'na 1908'de İttihat ve Terakki'nin Bursa Murahhas azalığı teklif edildiğinde, Bayar 25 yaşındadır ve eşi (Reşide Bayar) ile beş yıldır evlidir. Cemiyet'ten yöneticilik teklifini alınca eşine gider ve "Maalesef evliliğimizin sona ermesi gerekiyor. Sizden izin istiyorum" der. Rahmetli Reşide Hanımefendi şaşırır ve "Neden ayrılmamız gerekiyor" diye sorar. Bayar'ın eşine cevabı, bir "Sivil siyaset" ortamının siyasetçisinin düşünmesi mümkün olmayan bir içeriktedir. Şöyle cevap verir Bayar eşine:
- Çünkü siyasete atılma kararı verdim. Bunun ucunda darağacı da vardır. Kendimle beraber sizi de türlü hadiselere sürüklemeye hakkım yok.
Türk siyasi yaşamında bugüne de aktarılan "İttihatçılık" geleneği ışığında ve siyasal rekabetin bir ölüm-kalım savaşı gibi algılandığı model içinde, herhalde "Sivil" kavramı da daha derinine irdelenmelidir. Neticede önemli bir partinin liderinin 28 Şubat döneminde "Silahlı Kuvvetler de bir sivil toplum örgütüdür" dediğini unuttunuz mu?

sabah



Bu yazı 4,590 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 29 Eylül 2012 Sakın "Erdoğan'sız AK Parti" hesabı yapmayın!
    • 28 Temmuz 2012 "Büyük Kürdistan" bir Amerikan sorunudur
    • 16 Ocak 2012 Kıbrıs'ı da Kwai Köprüsü'ne benzetmedik mi?
    • 9 Ocak 2012 Orta yaş sınırı yükselirken artık kimse yaşlanmayacak mı?
    • 4 Ocak 2012 AK Parti başarılı olursa tüm Türkiye başarılı olacaktır
    • 29 Ekim 2011 Cumhuriyet Bayramımız hepimize kutlu olsun
    • 31 Ağustos 2011 Yeniden açılım günlerinin üslubuna dönülmelidir
    • 17 Temmuz 2011 Asıl sorunumuz acaba ''Şarklılık'' mı?
    • 9 Temmuz 2011 Siz değişmezseniz koşullar sizi değiştirir...
    • 26 Şubat 2011 İktidar iddiası bulunmayan muhalefet olur mu?
    • 25 Kasım 2010 CHP'nin sivil paşalarının sivil darbe ürküntüsü...
    • 11 Ekim 2010 Kılıçdaroğlu'nun önündeki tarihi fırsat
    • 22 Eylül 2010 Sentetik beyaz Türklerin dayanılmaz hafifliği
    • 11 Eylül 2010 Kim yalancı? Anayasa Mahkemesi mi, CHP lideri mi?
    • 9 Eylül 2010 İktidarı 'Evet' mi yoksa 'Hayır' mı güçlendirir?
    • 28 Haziran 2010 Üslubu tırmandırınca kelimeler kifayetsiz kalabilir
    • 12 Haziran 2010 Yeni dünyada eksen de merkez de farklı yerlerdeler
    • 7 Mayıs 2010 Teşekküre karşı benden de bir teşekkür...
    • 5 Ocak 2009 Basın ''Medya'' olmadan önce kol kırılır yen içinde kalırdı...
    • 3 Kasım 2008 Türk demokrasisinin sabırla imtihanında geçer not alabilecek miyiz?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,090 µs