Yasemin Çongar
0 0 0000
Erdoğan'ın Beyaz Saray niyeti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Başkan George W. Bush'la görüşme talebini değerlendiren ABD'li yetkililerin kafasında evirip çevirdiği soru şu:
"Nasıl yaparız da, bu buluşmanın, Türkiye'de bir iç politika hamlesine dönüşmesini engelleriz?"
Hatırlarsınız, Erdoğan, mayıs ortasında Viyana'dan Bali'ye giderken yaptığı açıklamada, "Döner dönmez ABD seyahati düşünüyorum. Randevu talebinde bulunacağım" derken, bu acil görüşme arzusunu daha ziyade İran meselesine dayandırmıştı.
ABD'li yetkililere özel kanallardan verilen mesaj da farklı değildi; Erdoğan'ın, "İran ile ABD arasında doğrudan arabuluculuk değilse de, dolaylı diyaloğa yardımcı olarak, Tahran'la yaşanan nükleer gerginliğin diplomatik yoldan çözümünü kolaylaştırmak" istediği Washington'a iletildi.
Ancak aradan geçen üç haftada yaşananlar, Erdoğan-Bush buluşmasının gündemini de, işlevini de mutasyona uğratan cinsten. Artık hem İran'da farklı bir süreç işliyor, hem de Danıştay saldırısı sonrasında Washington, Türkiye ile ilgili her adımında, ülkenin iç dengelerini hesaba katma gereğini daha fazla hissediyor.
İç mi, dış mı?
ABD'nin geçen hafta duyurduğu önemli politika değişikliği, Tahran'ın nükleer silah hevesinden vazgeçirilmesine yönelik diplomatik çabanın şansını artırdı. Bush yönetimi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin diğer dört daimi üyesi ve Almanya ile yeni bir eylem birliği sağladı. Altı ülkenin ortak paketini İran'a kabul ettirmek için, Avrupa Birliği devrede. Tahran'ın uranyumu zenginleştirmeyi durdurarak, Avrupa troykasına ABD'nin de ekleneceği müzakere masasına oturması yönünde uluslararası baskı var.
Bu gelişme, Türkiye'nin devredışı kaldığı anlamına gelmiyor. Ankara, Tahran'ı müzakere şansını geri tepmemesi için iknaya çalışmalı. Erdoğan'ın Bush'a, "İran'la bizim üzerimizden diyalog kurun, diplomasiyi zorlayın" mesajı vermesinin zamanı geçti ama, Türkiye, Tahran üzerinde çalışarak diplomatik çözüme katkı yapabilir.
İran konusunun parametrelerinin değişmesini, "Erdoğan'ın Beyaz Saray'a gelmesine gerek kalmadı" diye yorumlamak da doğru olmaz. İran, Irak, terörle mücadele, Filistin, enerji güvenliği, Avrupa Birliği, Kıbrıs, Ege, Güney Kafkasya, Afganistan, ikili konular vs... derken Bush ve Erdoğan 'ın birbirlerine söyleyecek lafı çok.
Washington'daki yetkilileri düşündüren de zaten "konu yokluğu" değil; Bush-Erdoğan buluşmasının, Türkiye'de bütün bu önemli konulardan ziyade, iç politikaya yönelik bir "Oval Ofis fotoğrafı" olarak tedavüle gireceği endişesi.
İki paradoks
ABD'li bir yetkiliyle, Türk kamuoyunda Bush yönetimine bunca tepki varken, Başkan Bush'la Oval Ofis'te fotoğraf çektirmenin, bir Türk siyasetçisi açısından bir tür iktidar tescili gibi algılanmasını konuşurken, "Paradoksal değil mi" diye soruyor.
Bu bir paradoks olabilir, ama günün tek paradoksu değil. Aynı yetkiliye hatırlatıyorum:
"Siz, daha önce çeşitli Beyaz Saray kabulleriyle, Türkiye'de iç politikayı etkilemediniz mi? Erdoğan'ı, daha milletvekili bile değilken, başbakan gibi ağırlamanız; Çankaya'ya buyur edilmeyen Bayan Emine Erdoğan'ı, Beyaz Saray'da çaya davet etmeniz iç politika mesajı değil miydi? Ne değişti?"
Son günlerde, benzeri soruları yönelttiğim ABD'li kaynaklardan işittiğim değerlendirme şöyle özetlenebilir:
ABD, Türkiye'deki siyasi gerilim tablosundan kaygılı. Gerilimi artıracak bir rol oynamak istemiyor. Washington bir yandan, AKP hükümetiyle en üst düzeydeki diyaloğunu sürdürme, ikili ve bölgesel işbirliği konusunda 'pozitif bir gündemi' ilerletme niyetlisi. Ama bir yandan da, Cumhurbaşkanı ile, Genelkurmay Başkanı ile, ana muhalefet lideri ile, iş dünyası ve medyanın bir kesimi ile atışan bir siyasi lidere kol kanat geriyormuş gibi algılanmaktan çekiniyor.
Randevu lobisi
Bu çekince, Başbakan'a randevu verilmeyeceği anlamına gelmiyor. Bush yönetimi içinde randevuya gönülsüz bir kesim var, ama "Türkiye'den gelen talep elbette geri çevrilemez" diyenler de var. Üstelik Washington, birinci gruptaki "şahinlerin", ikinci gruptaki "diplomatlar" karşısında zayıfladığı bir konjonktürü yaşıyor. Unutmayın ki, İran'la masaya oturma önerisi de, Condoleezza Rice'ın başını çektiği "diplomatlar" sayesinde, Dick Cheney, Donald Rumsfeld gibi "şahinlerin" homurdanmalarına rağmen ortaya atıldı.
Son nokta: Erdoğan konusunda, Washington'dan yükselen farklı sesler, Türkiye'den ABD'li kulaklara fısıldananların yanında hiç kalıyor. Beyaz Saray randevusu için lobi yapanlar kadar, "Bu aşamada, Erdoğan'ı çağırmanız büyük hata olur, Türkiye'ye zarar verir" mesajını Washington'a taşıyan Türkler de var. Bu da, ABD açısından işin cabası.
Bu yazı 1,006 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
20 Ağustos 2007
Kucaklamanın da bir sınırı var!
-
13 Ağustos 2007
Gül, çünkü...
-
5 Ağustos 2007
Lobi Bush'u pes ettirdi
-
9 Temmuz 2007
İkinci büyük Irak pazarlığı
-
25 Haziran 2007
'Oyun' içinde oyun
-
18 Haziran 2007
'Oyun' ve sorular
-
4 Haziran 2007
Büyükanıt, Bağdat, Barzani
-
28 Mayıs 2007
Sınır ötesi
-
21 Mayıs 2007
Kılıfına uydurmak
-
14 Mayıs 2007
ABD ve "AB-Türkiye modeli"
-
2 Nisan 2007
TSK ile ABD farklı telden...
-
15 Ocak 2007
Sınırımızda ABD askerine hazır mıyız?
-
1 Ocak 2007
'Türkiye'yi artık generaller yönetemez'
-
6 Kasım 2006
ABD'nin seçimi
-
23 Ekim 2006
Amerikan demokrasisinin kara sayfası
-
16 Ekim 2006
Türk-Amerikan ilişkileri çok zorlanacak (2)
-
9 Ekim 2006
Türk-Amerikan ilişkisi çok zorlanacak (1)
-
2 Ekim 2006
Beyaz Saray'da gündem PKK
-
10 Temmuz 2006
Gül'ün ardından 10 gözlem
-
3 Temmuz 2006
Meşal, Esad, Bush, Erdoğan
Yorumlar
+ Yorum Ekle