En Sıcak Konular

Cengiz Çandar


Cengiz Çandar
0 0 0000

Türkiye'nin 'Batı karşıtı istikrarsızlık yarımadası' olması mümkün mü?



Danıştay saldırısının bir tek şey olmadığı besbelli idi: Bunun arkasında AK Parti'nin yani hükümet çevrelerinin olduğu; söz konusu kanlı saldırıyı "İslamcı-irticacı" unsurların gerçekleştirdiği.

Ankara'daki cenaze törenine katılanlar için ise bir tek şey kesindi: Danıştay saldırısı "İslamcı-irticacı" unsurların işidir ve buna AK Parti iktidarı tarafından özendirilmişlerdir.

Olayla ilgili soruşturma yol aldıkça, "kirli çamaşırlar" da ortaya dökülüp saçılmaya başladı. Tabii ki, henüz bu işin "karanlık perde arkası" tam olarak aydınlığa kavuşabilmiş değil. Belki de kavuşmayacak. Hatta, muhtemelen kavuşmayacak. Ama, ortaya dökülüp saçılmaya başlayan "kirli çamaşırlar"ı da, bundan böyle hiç kimse bu kamuoyuna "aklanmış çamaşırlar" olarak sunamayacak. Bu olayın ardında olanın bir "komplo" olduğuna pek az kimsenin tereddüdü ya da kuşkusu var.

Nitekim ,dünkü Akşam gazetesi koskocaman bir "Komplo" manşeti ile yayınlandı. Akşam'ın sözünü ettiği "Komplo", Danıştay saldırısı değil, bir başkası. Ankara'da üç eve baskın düzenleniyor ve Danıştay baskınında da kullanılmış olan Glock tabanca, bu arada Türkiye'de sadece devletin bazı birimlerinde bulunan C-4 patlayıcı ve MKE yapımı bombalar ele geçiyor. En önemlisi Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Ankara'daki evinin krokisi de ele geçen "belgeler" arasında.

Bir de ele geçirilen şahıslar var. Bunların bir bölümü, halen muvazzaf asker konumunda. Bir "çete örgütlenmesi" söz konusu. Adı da var: "Atabeyler Gerilla Grubu" imiş. "Sauna çetesi" gibi bir oluşumun ortaya çıkmasından bu yana ortaya çıkartılan yeni çeteler, daha "ulvi" amaçlarla bağlantılı ve daha cazip "tarihi referanslar" taşıyan isimlere sahip. "Atabeyler" haliyle "Sauna"dan daha şık; "vatanseverlik" kavramı bakımından daha uyumlu.

Zaten, arada, bir de "Ergenekon" ile teşerrüf etmiştik. Bir de dünkü Yeni Şafak gazetesi "Vatanseverlerin maskesi düşüyor" başlığı altındaki haberinde Danıştay'a yönelik silahlı saldırıyla gündeme gelen "Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği"ne ilişkin mülkiye müfettişlerinin raporuna giren şu ifadeye yer vermişti:

"Bu dernek emekli asker, polis, bürokrat ve benzeri nitelikli insanların bir araya gelmesi ile kuruldu. Kısa sürede ülkenin birçok yerinde, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesi başta olmak üzere terörle mücadeleye destek sağlamak amacıyla faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Bu faaliyetler vatansever emekli askerler, emekli polisler, emekli bürokratlar, halen çalışan subay, astsubay, öğretmen, hakim, savcı, doktor, kaymakam gibi devlet görevlileri ile sivil toplum yöneticileri eliyle yürütülmektedir."

Derneğin amaçları ve genel başkan tercihi, ise derneğin bir denetleme kurulu üyesi tarafından raporu yansıtılan şu satırlarla anlatılıyor: "Dış ve iç düşmanlarla mücadele etme, iç ve dış düşmanlarla işbirliği yapan bölücü, yıkıcı, irticai, terörü destekleyen ve Avrupa Birliği sürecinde ülkemizin aleyhinde faaliyetlerde bulunan (Bunu AB yanlıları diye de tercüme edip, okuyabilirsiniz) Kıbrıs konusunda milli duyarlılık gösterilmesini engelleyen, dönme, devşirme, vatan haini ve vatan topraklarını parçalamak isteyen, millet içerisine nifak sokan, alt kimlik, üst kimlik tartışması yapan ve ülkemizi zor durumda bırakma gayreti içerisinde olan ve bunlardan büyük çıkarlar sağlayan gazeteci, aydın, bürokrat, işadamı, eğitimci, sendikacı ve benzer kesimlerle mücadele etmeyi hedefleyen derneğimizin başına ... gibi sabıkalı, hakkında açılmış bir sürü dava bulunan birisinin getirilmesine emekli paşalarımız karar verdiler. Yapılacak mücadelede bu kişinin ve suç işlemeye meyilli yandaşlarının daha isabetli olacağını düşündüler."

Tüyler ürpertici değil mi? Bu ülkede son yıllarda olan-biten bir çok şeyi açıkladığı gibi, neler olabileceğine dair ipuçları da veriyor. İnsanın aklına, bu kadar "kirli çamaşır" ortaya dökülüp saçılınca, ister istemez, şu soru geliyor: Hukuk devletinden vazgeçtik; Türkiye'de devlet var mıdır? Ve, ne iş yapar?

Hangi taşı kaldırsanız altından devlet görevlilerinin de yer aldığı "Ergenekon", "Atabeyler Gerilla Grubu" gibi gizli ve ayrıca, yasal olduğu anlaşılan "Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği" gibi, yukarıda belirtilen "amaçlar"a yönelik, icabında -yani esasında- şiddet kullanmayı öngören oluşumların çıktığı ve daha böyle kimbilir ne kadar ve kimlerin yer aldığını bilmediğimiz örgütlenmelerin cirit attığı bir ülkede, neyi, nasıl ve ne için "özgürce" tartışacaksınız? Böyle bir "doku" ile "Kopenhag Kriterleri"ni yerine getirseniz bile, Avrupa Birliği'ne doğru nasıl yol alabileceksiniz?

Neyse, tümüyle umutsuzluğa kapılmak da gerekmiyor. Önceki gün, "Türkiye'nin 'Üçüncü Dünyalaşması'na Batı'dan izin çıkmadığını, Batı'nın 'Türkiye'yi Türkiye'ye rağmen' Batı'da sağlama almaya kararlı olduğunu" yazmıştık. Ortaya dökülüp saçılan bu tür "kirli çamaşırlar"ın bu "kararlılığın ürünleri" olmadığını söyleyebilir misiniz?

Baku-Ceyhan'da petrol boru hattından akan "enerji" önceki gün Akdeniz'e ulaştı. Yine önceki gün, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Amerikan politikasında bugüne dek görülen "en dramatik dönüş" ile, İran'la -uranyum zenginleştirme çalışmasını durdurma şartını öne sürse de- doğrudan "müzakerelere oturabileceği"ni ilan etti.

Bu ülkeyi esas olarak "dış dinamikler" güder. "Amerikan çekici ile İran örsü" arasında sıkışmaktan kurtulacak ve dünyanın Batı'ya doğru en değerli "enerji transit yolu" haline dönüşmekte olan Türkiye'nin "Batı karşıtı bir istikrarsızlık yarımadası" olması pek kolay olmayacak.

Ortalığa dökülüp saçılan "kirli çamaşırlar"ın acaba Türkiye'nin lehine çalışmakta olan bu "dış dinamikler" ile bir ilişkisi var mı? Düşünün...



Bu yazı 1,012 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 2 Mart 2012 'İç savaş salgını' ve 'korunma yolları'...
    • 8 Şubat 2012 Türkiye, Suriye'de savaşa mı gidiyor?
    • 13 Temmuz 2011 Diyarbakır DTK'nın, BDP Ankara'nın
    • 22 Haziran 2011 Türkiye'nin doğru Suriye pusulası
    • 14 Haziran 2011 Yeni anayasa için AK Parti-BDP-CHP uzlaşması
    • 13 Mayıs 2011 İktidar Kürt sorununu anlamalı
    • 16 Nisan 2011 AK Parti'nin Güneydoğu'da 'siyasi ricatı...'
    • 12 Nisan 2011 Aday listelerini okuma kılavuzu
    • 1 Mart 2011 Hoca ve 28 Şubat'ın cenazesi
    • 22 Şubat 2011 Libya: Osmanlı dominosu ve Bingazi'deki kan davası
    • 19 Şubat 2011 Ergenekon faturası
    • 5 Şubat 2011 Mısır'ın tarih yazdığı gün...
    • 8 Ocak 2011 Hizbullah tahliyesi mi rönesansı mı?
    • 5 Kasım 2010 TAK, ne kadar PKK, ne kadar 'Ergenekon?'
    • 29 Ekim 2010 'Tek Cumhuriyet'in iki Ankara'sı
    • 26 Ekim 2010 Bu gidişle katilden çocuk yaratılacak
    • 6 Ekim 2010 Washington'daki Türkiye
    • 1 Ekim 2010 Daha seyahatin başı, çözümün eşiği değil...
    • 29 Eylül 2010 Türkçeye onurunu iade edin
    • 21 Eylül 2010 Hakkâri provokasyonuna inat

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,857 µs