En Sıcak Konular

Engin Ardıç


Engin Ardıç
0 0 0000

Eblehler uygarlığı 



Serdar Turgut, Amerikan emperyalizminin dünyaya sıçar gibi sıvadığı yeni insan tipini pek güzel tanımlamış: Hayatın post-modern gelişmelerden ibaret, modern her şeyin de gelişmiş olduğunu sanan, hayatında roman okumanın keyfine varamamış, belki de istese bile okuyamayacak kadar yazıyla sorunlu, felsefeyi vakit kaybı olarak gören, büyük bir ihtimalle “büzines” okumakta olan genç adam...

Bir de terim bulmuş bunlara: Border-ebleh!

Psikoloji biliminde, daha doğrusu psikopatolojide bir hasta türü vardır: Ne tam akıllı ne tam deli, bıçak sırtında bir o yana bir bu yana gidip gelen, çizgide kişilik... Bunlara “borderline personality” denir. Çevrenizde çok görürsünüz, kimileri tatlı manyak, kimileri pis manyak olarak algılanırlar.

Türk-Amerikan çocukları da böyleler işte, eblehliğin sınırında bomboş insanlar. Bir şirkette yöneticilik yapacaklar, para kazanacaklar, evlenecekler ve biri kız biri oğlan iki çocukları olacaktır, oğlanı “dışarıda” okuturlar, kızı evlendirirler, torunlarını severler ve yaşlanınca da yokolur giderler.

Bunlara üniversitenin birinci sınıfında “humanities” dersi de okuturlar ki hepten gabi kalmasınlar, bir “davette” sanattan manattan laf açılırsa onların da söylecek iki lafları olsun (dört laf çıkamaz çünkü bunlardan)...

Biz bunları “araba modellerinden başka şeye aklı ermeyen götoğlanları” olarak görürdük, pek sevmezdik, çünkü bizde olmayan birşeyleri, paraları da vardı. Onlar da bizi küçümserlerdi elbette. Hydromel’e ve 33’e, daha sonra Tiffany’s’e onlar gidiyorlar, kızları da onlar götürüyorlardı. Eh, ben de kendimi kütüphanenin “stack”lerinde mevcut binlerce kitaba verdim ister istemez. Sayı sınırsızdı, istediğin kadar alabiliyordun ve dört hafta sende kalıyordu. Sırada bir başka isteklisi yoksa, dört hafta daha...

Şimdi gençler el attıkları birçok kitabın arkasına yapıştırılmış “date due” cebinin içindeki kartın üzerinde adımı görünce şaşıyorlarmış, Can Ataklı kardeşim söylemişti...

Ben de çok heyecanlanırdım, tozlu topraklı kartlarda solmuş kalmış Bülent Ecevit, Engin Cezzar, Genco Erkal gibi isimlerle karşılaştığım zaman... Date due... Kitabı geri getirme tarihi: February 12, 1944!

Ebleh adaylarının azıcık yontulmaları için hiç olmazsa ortaöğretim düzeyinde “Avrupa süzgecinden” geçmeleri gerekir. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşecek olan Robert College’de okuduğum sıralarda dikkat ederdim: Fransızca, Almanca, İtalyanca falan eğitim veren liselerden gelen çocuklar direniyor, “maarif okulu” tabir edilen sıradan liselerden, hele hele Anadolu’dan gelmiş çocuklar Amerikan bönlüğüne ve sığlığına bodoslamadan teslim oluyorlardı...

O zamanlar elektronik devrimi patlamamıştı tabii, bilgisayar, okulun mühendislik bölümünde hepi topu bir adet bulunan ve kendisine delikli kartlarla sorular sorulan bir garip ve anlaşılmaz araçtı...

Yeni kuşaklarını da türlü çeşitli elektronik oyuncaklarla teslim aldılar şimdi.

Bana en tuhaf gelen de “oyun tutkuları”... Kazık kadar herifler uzaylı canavarlarla boğuşuyor ciyuuuv ciyuuvv sesleri arasında.

Bunlar gerek Amerika’da, gerekse Amerika’nın uydu devletlerinde yönetici sınıfı oluşturuyorlar. Eh, bunun bir de “halkı” var...

Halklar da son derece cahil, son derece aptal bırakılıyorlar. Geçenlerde konuştuğum genç bir Türk lumpeni “yurt dışına çıkmak için pasaport şart mıdır ağabey” diye soruyordu... “Evet” dedim, “peki o zaman vize nedir” dedi.

Yirmi birinci yüzyıl, okumuş eblehlerin okumamış eblehlerin burunlarına hırızma takıp sürükledikleri ebleh bir çağ olacaktır. Vara yoğa düzenlenen özel günlerde şık bir şekilde sağılan üst sınıfla (14 Şubat kefere yortusu yaklaşıyor, haydi şabalaklar tüketime), televizyona tren katarına bakar gibi bakan ve dibine kadar sömürülen alt sınıf.

Ha, bir de gelecek kuşaklar yaz kış donla dolaşacaklar tabii, küre ısınıyor.
 
akşam



Bu yazı 802 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Tayyip gitsin de Hitler mi gelsin?
    • 15 Ağustos 2012 Atraksiyon
    • 29 Temmuz 2012 Akşam diyordun Abbas
    • 23 Temmuz 2012 Özeleştirini yap Kemal arkadaş!
    • 16 Temmuz 2012 Fransa'nın Kılıçdaroğlu'su
    • 15 Temmuz 2012 Onları geri kazanalım
    • 4 Haziran 2012 Ay birbirinizden farkınız mı vardı?
    • 26 Mayıs 2012 İç savaş istediklerini söylemiştim
    • 29 Nisan 2012 Coşku duyulacaaak... Duy!
    • 13 Nisan 2012 Osmanlıca dersi de konulsun
    • 8 Nisan 2012 Osmanlı'da garaj mes'elesi
    • 23 Mart 2012 Hatırlayalım hatırlatalım
    • 7 Mart 2012 ''Haybeden Şef Gezisi''
    • 29 Şubat 2012 Senin de adın Kemal
    • 12 Şubat 2012 Lafının ardında dur
    • 19 Ocak 2012 Aman oğlum, vururlar ha
    • 6 Ocak 2012 Zurnanın zırt dediği yere henüz gelmedik
    • 5 Ocak 2012 İlker Paşa bize de ifade versin
    • 2 Ocak 2012 CHP'yi destekliyorum
    • 19 Aralık 2011 Olmayanı olduramazsınız

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,801 µs