En Sıcak Konular

Nasuhi Güngör


Nasuhi Güngör
0 0 0000

Derin tasfiye



‘Derin devlet’ tartışmalarına biraz daha farklı bakmayı deneyelim. Başbakan Erdoğan bu konuyu gündeme getirdiğinde, sadece Hrant Dink cinayetiyle ortaya çıkan bir tartışma olarak algılayanlar oldu. Ancak görünen o ki bu sözler, günceli değerlendirmenin çok ötesinde anlamlar taşıyor.

Türkiye’nin NATO’ya üye olması sıradan bir tercih değildi. Uzun yıllar anti-komünist bloğun askeri açıdan kritik bir ülkesi olarak varlığını sürdürmek, kuşkusuz Türkiye’yi derinden etkiledi. Zihin dünyamız, siyasetimiz, sosyal hayatımız bu tercihin gölgesinde yoğruldu. Sözgelimi yakın tarihimizde Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin damgasını vurmadığı bir alan bulmak neredeyse imkansızdır. Türkiye’de siyasetin geniş bir yelpazesi adı geçen dernek ve benzerlerinin gölgesinde büyüdü. ‘Derin devlet’ diye adlandırılan yapı ya da yapıların da bu süreçten etkilenmemesi düşünülemez.

Şöyle bir kabul var: ‘Soğuk Savaş döneminde NATO ülkelerinin hepsinde devlet içinde devlet anlamına gelecek yapılar vardı. Duvarlar yıkılınca tüm ülkeler bu yapıları tasfiye etti. Sadece Türkiye’de bu yapı varlığını korudu. Ya da en azından benzeri bir tasfiye süreci yaşanmadı.’

Önemli ölçüde doğru. Ancak Türkiye’deki ‘derin devlet’ tartışmalarını tümüyle NATO şemsiyesi altına sıkıştırmak yanıltıcı olabilir. Memleketimizdeki bu tür yapılanmaların dışarıdan içeriyi değil, içeriden dışarıya doğru şekillendiğini söylemek daha doğru görünüyor. O nedenle de tasfiye ya da değişim sürecinin, dünyadaki örneklere benzemesi sözkonusu olamaz.

Türkiye’nin dünyayı yeniden okuma gayretinde olduğu bir dönemdeyiz. Bu tür dönemlerin geniş bir tasfiye hamlesiyle gerçekleştiğini de unutmayalım. Bu arada hala bunu anlamayan, anlamıyormuş gibi yapan ve ya da farklı anlatarak birilerinin eski pozisyonlarını koruma gayretinde olanlar var. Örnek; Ömer Taşpınar Newsweek’e yazdığı son makalede Kuzey Irak konusunda olup bitenleri değerlendirirken ‘Kürt Devleti, Türkler’in kabusudur’ diyor.

Gerçekten öyle mi? Yani Türkiye, bu olup biten karşısında sadece ‘kabus görme’ seçeneğine mi mahkum?

Asla. İşte başka bir örnek. Emekli Koramiral Atilla Kıyat, Fadime Özkan’a konuşmuş. (Star, 4 Şubat 2007) Kıyat Paşa ‘Açlık sınırındaki iki buçuk milyonluk Ermenistan’ın Türkiye için tehdit kabul edilmesinin; üç buçuk milyon Kürt’ün Kuzey Irak’ta kuracağı devletten korkulmasının’ yanlışlığına işaret ederek, bu korkular yerine politika üretilirse, Türkiye’nin daha güçlü olacağını ifade ediyor. Atilla Kıyat’ın bu öngörülerinin Türkiye’de karşılığı sanılandan çok daha güçlü. Bunu önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz.

Bu arada iki muhalefet lideri, Devlet Bahçeli ve Erkan Mumcu, bir televizyon kanalına sızdırılan skandal görüntüleri değerlendirmek yerine farklı bir noktaya dikkat çekiyorlar: ‘Emniyet içindeki cemaat etkisi.’

Bahçeli’nin durduğu yer şaşırtıcı değil. Fakat Erkan Mumcu’nun da tasfiye kervanına katılma konusunda bu kadar heveskar olması gerçekten tuhaf. Bu kesişme ilk değil. İki genel başkanın Irak meselesine getirdikleri çözüm de ortaktı!: ‘Habur’u kapatıp, bölgeye yönelik ekonomik hareketliliği kesmek.’

2007, kelimenin tam anlamıyla bir tasfiye dönemi olacak. Birileri şimdiden gönüllü yazılmaya başladı bile.
Star



Bu yazı 780 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Nisan 2013 Kraliyet patron, biz taşeron muyuz?
    • 27 Eylül 2012 Ordu neden değişmek zorunda
    • 21 Eylül 2012 Eylül ayının kara listesi
    • 14 Eylül 2012 Yeni Türkiye ve yeni ekonomik model
    • 13 Eylül 2012 Libya saldırısı ve Türkiye’nin kodları
    • 3 Eylül 2012 Türkiye’nin yalnızlığı ve Mısır
    • 30 Ağustos 2012 Ankara-Paris rekabeti
    • 24 Ağustos 2012 İstihbarat zaafı var mı?
    • 23 Ağustos 2012 BDP niçin çıldırdı?
    • 17 Ağustos 2012 Fırsat treni telaşı
    • 16 Ağustos 2012 Yola nasıl devam edeceğiz?
    • 10 Ağustos 2012 ‘Gergin Barış’ın sonu mu?
    • 6 Ağustos 2012 PKK’nın intiharı
    • 27 Temmuz 2012 Henüz vakit varken
    • 20 Temmuz 2012 Suriye sorunu ve Türkiye’nin özgüveni
    • 19 Temmuz 2012 Şam’daki patlama ve Moskova’daki Türkiye
    • 28 Haziran 2012 Türkiye itibar mı kaybediyor?
    • 22 Haziran 2012 Mısır, Suriye ve derin iktidarlar
    • 21 Haziran 2012 Müzakere akıldır, güçtür
    • 14 Haziran 2012 Beka endişesinin dayanılmaz cazibesi

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,942 µs