En Sıcak Konular

Ahmet Kekeç


Ahmet Kekeç
0 0 0000

Çift kaşarlı Mustafa Bey



Hayırlısıyla yeni bir kavrama daha sahip olduk: ‘Kaşarlı kadrolaşma...’ Bu güzel ve anlamlı kavramı, Baykal tarafından kadrolaşmakla suçlanan Başbakan Erdoğan üretti ve milletimize armağan etti.

Güzel de oldu...

Demek ki siyasi tartışmalar, bir süre de ‘kaşar’ üzerinden yürüyecek.

Başlıktaki ‘Mustafa Bey’ olayına geçmeden, önce ‘kadrolaşma’ meselesiyle ilgili bir çift söz söylemek istiyorum.

İktidar-muhalefet kavgalarının temel argümanlardan biri de, bildiğiniz gibi, kadrolaşma meselesidir.

Böyle olması da yadırganmamalıdır.

Her parti, çünkü, iktidarı döneminde, kendi kadrosuyla, kendi bürokratıyla çalışmak ister. Bu isteğini gerçekleştirmek için halktan rey almıştır ve iktidara geldiğinde ilk yaptığı şey çalışacağı kadroları oluşturmaktır.

Tabii her parti bu özgürlüğe sahip değildir.

Mesela, CHP ve benzeri partilerin ‘kadrolaşma’ çabaları, çoğunlukla anlayışla karşılanır. Bunun adı, ‘kendi takımını oluşturmak’tır. SHP’nin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın açıklamalarını buna örnek gösterebiliriz. Değerli bakan, ‘Ne yani, adalet mekanizmasındaki 5 bin kişilik kadroyu MHP’lilere mi bıraksaydık!’ demişti ve memlekette yer yerinden oynamamıştı.

Fakat, başka partilerin (‘merkez’e yakıştırılamayan partilerin) ‘takım oluşturma’ çabaları aynı hoşgörüyle karşılanmaz; onlar hem kadrolaşmaktadırlar, hem de devleti ele geçirmektedirler.

Ben de bunu anlamıyorum işte...

CHP’ninki ‘takım oluşturmak’ oluyor da, başkalarınınki neden ‘devleti ele geçirmek’ sayılıyor?

Demek ki, CHP kafasına göre, devlet, ‘ele geçirilebilir, rant elde edilebilir’ bir şey.

Bu durumda yapılabilecek en aklı başında öneri şudur: ‘Madem bu kadar şikayet ediyorsunuz, o zaman gelin hem devleti ele geçirilebilir bir şey olmaktan çıkaralım, hem de rant dağıtan bir mekanizma olmasının önüne geçelim...’

Fakat bu öneri de, kendisini devletle özdeşleştiren partiler tarafından pek hoşgörüyle karşılanmaz; hem devleti bu hale sokan anayasayı sahiplenirler, hem de ‘özgürlüklere’ ve rant düzenini ortadan kaldıracak ‘özelleştirmelere’ karşı çıkarlar. Dolayısıyla, bu kavga sürer gider.

Başlıkta zikredilen şahsa gelince...

Bu Mustafa Bey, 52. dönem hükümetinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mustafa Kul oluyor.

Bakın ne diyor Mustafa Kul (Vakit gazetesinden aynen okuyoruz):

‘Bakanlığım sırasında neler mi yaptım? Ben öyle demokrasi, insan hakları, bilmem eşitlik, bilmem özgürlük falan anlamam. Yok efendim, ‘madem bu rejimde eşitlik var, herkes görev alabilmeli’ falan... Böyle şeyler anlamam. Bizler aynı Ahmet Necdet Sezer gibi yaptık, aynı askeriye gibi yaptık. Kişilerin evine baktık. Evinde Atatürk resmi asılı mı, değil mi?.. Evine Atatürk’ün resmini asmayan kişi Kemalist değil demektir. Sayın Sezer bürokratı kapıcısına sordurmuş. İyi yapmış.’

Böyle devam edip gidiyor Mustafa Bey...

Bakanlığı döneminde nasıl istihbarat çalışması yaptırdığını, SHP teşkilatlarına ne tür talimatlar gönderdiğini, kimlerin özel hayatını tarassut altına aldığını, çabalarının 28 Şubat’ta nasıl meyve verdiğini eklemeyi de ihmal etmiyor tabii...

Başbakan Erdoğan ‘çift kaşarlı kadrolaşma’ demişti..

Ben ‘aferin’ diyorum.

Çünkü, Mustafa Bey’in yaptığı daha başka bir şey.

Kadrolaşmanın da ötesinde bir şey...

Kötü bir şey ama...

Bir an önce kurtulmamız gereken bir şey.

Daha medeni, daha sağlıklı, daha uygar bir toplum olabilmemiz, biraz da, bu ‘şey’le, yani Mustafa Kul zihniyetiyle ödeşmemize bağlı...
 
 
 



Bu yazı 764 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 26 Eylül 2012 Balyoz ve empati
    • 5 Temmuz 2012 Hükümeti ve cemaati çökertecek tek isim
    • 26 Haziran 2012 Ben olsam bu gazetecileri sürerdim cepheye
    • 20 Haziran 2012 Bu yazıyı Kürt kardeşlerim okusun
    • 4 Haziran 2012 Nerede bu inek?
    • 28 Mayıs 2012 Kana kan istermiş!
    • 14 Mayıs 2012 ‘Kes zırvalamayı’
    • 1 Mayıs 2012 Menderes de cami yıktırmış... Ne utanmaz adamlarsınız siz!
    • 20 Nisan 2012 Erol Özkasnak
    • 12 Nisan 2012 Suriye’yle savaşa mı giriyoruz?
    • 10 Mart 2012 ‘Zavallı Başbakan’
    • 29 Şubat 2012 Paşa niçin kendini öptürmedi?
    • 27 Şubat 2012 Bizi yormayın kardeşim
    • 17 Şubat 2012 Siz kimi kandırıyorsunuz?
    • 3 Şubat 2012 Rezil olmaya doymadınız mı?
    • 1 Şubat 2012 İyi ki sivil vesayet varmış, şerrinizden korunuyoruz
    • 19 Ocak 2012 Denktaş’ı diriltmek mi?
    • 14 Ocak 2012 Hangi gazeteciler valiz hazırlıyor?
    • 12 Ocak 2012 Kozinoğlu hakkında korkunç karartma
    • 2 Ocak 2012 İlan ediyorum: Hiç yüzleri kızarmayacak!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,919 µs