Murat Yetkin
0 0 0000
Gözler Erdoğan'ın konuşmasında
Ankara'daki Batılı büyükelçilikler günlerdir artan bir merakla şu soruları soruyorlar: Danıştay saldırısı ardından artan siyasi gerilim daha ne kadar devam eder? Bu gerilim hükümetle askerler arasında tırmanır mı? Gerilim, bir erken seçime yol açar mı?
Bu soruları yalnız diplomatlar değil, yabancı yatırım kuruluşlarının temsilcileri de soruyor. Sorulara net yanıtlar bulunamasa da, merkezlere raporlar yazılıyor, geçiliyor.
Ayrıntılara girmeden şu saptamayı yapmakta yarar var: Danıştay baskını ile Danıştay baskınının ardından başlayan tartışma, gelinen noktada birbirinden bağımsız olarak ilerliyor.
Şöyle ki, baskını yapan kişinin bağımsız bir terörist olmadığı dün resmi bir ağızdan açıklandı. Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner, Danıştay'a baskın yaparak Mustafa Yücel Özbilgin'i öldüren, dört yargı mensubunu da yaralayan avukat Aplarslan Arslan'ın, daha önce Cumhuriyet gazetesini de bombalayan kişilerle birlikte yasadışı bir örgütün üyeleri olduğunu söyledi. Örgütün adını vermedi. Kararı yargı verecek, ama bütün işaretler yüzbaşılıktan atılma Muzaffer Tekin ile onun bağlantılarının, 1996'da Susurluk'ta patlayan devlet içinde bağlantıları olan bir çeteyle ilişkili olduğunu gösteriyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, dün NTV'ye verdiği röportajda, bu yapıların NATO'da soğuk Savaş yıllarında kurulmuş, para-militer cephe gerisi örgütlerinin artıkları olabileceğini söyledi. Bunu söyleyen ilk devlet yetkilisi oldu. NATO ülkelerinin çoğu, Gladio adı da takılan bu kontrgerilla yapılarını (başlarına epey işler açıldıktan sonra) tasfiye etmeyi başarmışlardı. İnşallah bu olay bu tasfiyeye vesile olurdu.
Danıştay baskını, belki bir 'sahte bayrak', yani kendini başkasıymış gibi gösterme operasyonuyla bu grubun kullandığı tetikçilere yaptırıldı. CHP lideri Deniz Baykal'ın dün Meclis grubuna hitabında kabul ettiği gibi, hedefleri arasında hükümet de bulunuyordu. Hedef listesine yargıya ve yargının simgelediği Cumhuriyet'in temel ilkelerini de eklemek mümkün, hükümetle yargı ve asker arasındaki mesafeyi uçuruma dönüştürmeye çalışmak da...
Ancak bu terörist saldırı öyle bir dönemde, öyle tartışmaların yapıldığı bir döneme denk geldi ki, cinayeti kınayan kitleler, bunu hükümetin laiklik anlayışının kınanması eylemi olarak algıladı ve öyle kabul etti. 23 Nisan konuşmasıyla Anayasa'daki laiklik anlayışının yorumlanışını sorgulayan Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın erken bir çıkışla 'Türbanla ilgisi yok' demesi, Şahin'in erken bir çıkışla 'Sürprizlere hazır olun' demesi, bu kabulü güçlendirdi.
Zaten 12 Nisan konuşmasıyla laiklik tartışmalarında tarafsız kalmayacağını ilan eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, mutedil üslubunun aldatıcı olmaması gerektiğini laikliği sahiplenen eylemlerin devamına destek vererek gösteren Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, gerilimden en çok zarar gören taraf olmasına karşın tonunu düşürmeyi izlediği siyasete yediremeyen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ve Baykal'ın demeçleri gerilim eğrisini tırmanışta tuttu.
Tartışmanın geldiği boyut, siyasi dengeleri öylesine etkiledi ki, örneğin ABD yönetiminin Başbakan Erdoğan'ın Başkan George Bush ile görüşme talebine vereceği yanıtta bile bir değişken haline geldi. Erdoğan, randevunun kızının mezuniyet törenine katılma isteğiyle örtüşecek şekilde haziran ayında verilmesini istiyor. Beyaz Saray ise kendisini Türkiye'deki hükümet-asker rekabetinin tarafı, ya da aracı haline getirmek istemiyor.
Gerilimin dış boyutlarını daha iyi gören Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Erdoğan'ın dışarıda olduğu her toplantıya olduğu gibi, dünkü AK Parti Meclis grup toplantısına da başkanlık edecek, gerilimi düşürme amaçlı konuşma yapacaktı. (Nitekim, dün NTV'ye 'Türban Türkiye'nin öncelikli sorunu değil' diyen Şahin, böyle bir mesaj verdi.) Elimizdeki bilgiler, Gül'ün bu konuşmaya özel önem verdiği, dikkatle hazırlandığı yönündeydi.
Önceki akşam AK Parti yönetimi toplantıdayken Erdoğan'ın bulunduğu Cezayir'den gelen bir telefon, bu planı değiştirdi. Erdoğan, gruba kendi hitap etmek istiyordu. Grup toplantısı bugüne alındı. Dolayısıyla içeride ve dışarıda gözler, kulaklar Erdoğan'ın bugün ne diyeceğine çevrildi. Gerilimin seyrini Erdoğan'ın konuşması tayin edecek gibi görünüyor.
Bu yazı 1,114 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
22 Mart 2012
İki önemli mesele
-
15 Mart 2012
Türkiye'nin yeni deniz stratejisi üzerine
-
23 Aralık 2010
Şahin'den çağrı: Siyasi partiler yasası değişmeli
-
11 Aralık 2010
Üniversitelerde ikinci 68 mi?
-
5 Aralık 2010
Ankara'dan Tel Aviv'e: Özür insani-siyasi diye ayrılamaz
-
21 Kasım 2010
'Diyarbakır'da 3. bir yol açabiliriz'
-
19 Kasım 2010
'Füze kalkanında mutabakata yakınız'
-
15 Kasım 2010
2010 model Ecevit çıkışı
-
7 Kasım 2010
Hem AK Parti hem de CHP'de merkeze açılım
-
23 Ekim 2010
Bedelli görüşülmedi ama söz siyasetin
-
18 Ekim 2010
Gül ve Demirel'le dinleme üzerine
-
3 Ekim 2010
Siyaset sahnesinde bu kez çok güzel hareketler var
-
30 Eylül 2010
ABD, Irak sınırında güvenlik şeridine destek verdi
-
26 Eylül 2010
Bilim dünyasına biraz daha ilgi
-
16 Eylül 2010
CHP'nin hatası ve faturası
-
11 Eylül 2010
Öcalan 'boykot' dedi, tansiyon yükseldi
-
30 Temmuz 2010
Kılıçdaroğlu: Geçmişteki yanlışları telafi ediyoruz
-
25 Temmuz 2010
Orduda değişim
-
22 Temmuz 2010
Başbakan hesaplaşacaksa madde 35 ve YÖK'ü kaldırsın
-
20 Temmuz 2010
AB elçisi: Yeni bir İran istemiyoruz
Yorumlar
+ Yorum Ekle